"Haşo" dediğim Haşmet Babaoğlu'nun yakın dostları arasındaki adı..
SABAH'taki en eski arkadaşlarımdan biridir.. Sohbetlerimizde spor kültürünün derinliğini fark edince, onu spor yazmaya teşvik etmiştim. Spor medyasında büyük bir boşluğu dolduracaktı.
"Beşiktaşlı yazar boşluğu!."
Aynen öyle.. Spor sayfaları ilk günden beri "Fener" üzerine kurulmuş, "Ezeli rakip" fonundan birkaç Galatasaraylı aradan çıkabilmişti. Beşiktaşlı'yı ara ki bulasın..
Dediklerimi şaka sanmayın.. Hürriyet'in patronu Erol Simavi'yle yakın dost olmuştuk. Bir gün, Taksim Meydanı'ndaki Intercontinental Otel'in teras katındaki suitinde yemek yiyoruz.
Bana Spor Müdürü Doğan Ağabey'i "Koloğlu" kovduğunu anlattı.
Suçu neymiş bilir misiniz?.
O zaman gol resimleri koymak en büyük marifet.. Galatasaray, Fener'i 3-2 mi yenmiş ne..
Doğan Ağbi sayfaya bir Galatasaray golü koymuş, bir de Fener..
"İki gol resmi koyacak yerin varsa, ikisi de Fener'in golü olacaktı. Bab-ı Ali'de tiraj Fener'le yapılır" demiş Erol Bey ve yollamış, şefini..
Beni çok sever, çok inanırdı.
Benim için de Doğan Ağabey 1 numaraydı, yazar olarak.. Uzun uzun dil dökünce, "İmparator" güldü. "Uzatma" dedi..
"Yazar olarak devam eder, ama şefliğe iade etmem." Gazeteci değil ama "İş adamı" olarak haklı olduğunu Gelişim Spor'u yönetirken anladım.
Neyse.. Bu ortamda Beşiktaşlı yorumcu ara ki bulasın. Haşo spor sayfalarında harikalar yaratınca, Kenan'la (Onuk) ikna ettik, "90 Dakika"nın Beşiktaş ayağı yaptık, NTV'de.. O üçlü sonra, bana sorarsanız, bu ülkenin gelmiş geçmiş en güzel, en yeri dolmaz (Hala boş duruyor) kültür, sanat ve sohbet programı "Yaşamdan Dakikalar"a dönüştü. Aramıza belgesel uzmanı Nebil Özgentürk de eklenerek..
Haşo o devirde en gıpta ettiğim dostlarımdandı..
Yaşam tarzıyla..
Eski okurlar bilirler "Yolu yaşa" derim hep..
Hayat varılacak yer değil, gidilen yoldur.. "Uzun ince bir yol!." Tatile İzmir'e giderdim mesela..
Ben uçakla, 45 dakikada.. Haşo arabasıyla en az 3 günde.. Çünkü arabasıyla sahilden giderdi..
Edremit, Ayvalık, Asos, Cunda..
"Hıncal Ağbi bu yolu yapmalısın" derdi bana.. Her durakta dostları, arkadaşları vardı.. Otelci, pansiyoncu, plajcı, lokantacı.. "Hepsi ısrar ediyor bana, seni de getirmem için.." "Bir daha sefere" derdim hep.. Ama o bir daha sefer hiç olmadı..
Ben şehirde otelde kalırdım. O Alaçatı'da pansiyonda..
Yıllar sonra "Seni Alaçatı'nın en iyi kahvaltısına götüreceğiz" dediler.. İki genç kadın arkadaş işletiyormuş.. İkisi de mutfakta.. Her türlü reçele dek, hemen her şey ev ve el yapımı..
Gittik.. Bir kapıdan girdik. Dünya güzeli bir bahçe.. Sağ yanında bir küçük bina var. Alt katı mutfak. Üstünde işletmeciler kalıyor.. Bir uzun servis açtılar, 10-12 kişi falanız.. Bir güzellikler, lezzetler koyuyorlar sofraya.. Akıllara seza..
Şef, bahçenin solunda uzanan iki katlı binayı işaret etti. "Burası da pansiyonumuz. Sizi orada ağırlamak isteriz.. Tam girişteki daire Haşmet Babaoğlu'nun. Her tatilini orda geçirir.." Anlatabildim değil mi?.
Sade tatilde değil.. İstanbul'da da yol adamıydı Haşo.. Bağdat Caddesi onundu sanki..
Anlatırdı hep.. Yazılarını bile Cadde'de yazarmış..
Niye uzun uzun anlattım, diye merak ediyorsunuz..
Orası ikinci yazımda..
***
Peki bu bezginlik ne Haşo?
Cuma günü, yani hafta sonuna girerken, Haşo'nun "Bulunan aşı, aşı mıdır" başlıklı yazısını okudum.
Covid-19 üzerine yazılmış, en bezgin, en umutsuz, en ruh karartan yazılardan biri..
"Aşıyı bulduk" diyen Putin'den girmiş, Çin'e, Amerika'ya dalmış, Birleşmiş Milletler /Dünya Sağlık Örgütü'nden çıkmış. Final cümlelerine bakar mısınız?.
"Bana sorarsanız...
Artık çok net: Dünyanın Covid-19 salgını kadar önemli bir sağlık sorunu var.
Yani önce şu "Dünya Sağlık Örgütü hastalığı"na bir çare bulmak gerek." "Yani okuyanın varsa zerre umudu, onu da yok et" diye bir yazı yazmaya otursan, daha iyisini yapamazsın..
Covid-19 hastalığını yapan virüsü dünya henüz çözmüş değil.. Belirsizlik hala diz boyu..
Kesin bilinen bir şey var..
"Aşısı ve ilacı bulunana dek, bu hastalıkla savaşacak en büyük silah, insanın kendi bağışıklık gücü.. Bağışıklık gücünü yukarda tutacak tek şey de, insanın kendini iyi hissetmesi.." Şimdi bilinen bu tek gerçeği en iyi durumda tutmanın yolu, bir defa durumu kabullenmek.
"Bu virüs belirsiz.
İlacı ve aşısı dünyanın en ileri uzmanlarınca, en ileri tekniklerle bezenmiş laboratuarlarda aranıyor.
Ülkemin yöneticileri de bir yandan hastalananları tedavi etmek, bir yandan da, yayılmayı önlemek için dünyaya örnek bir çalışma sürdürüyorlar" deyip, kurallara uyarak yaşamı devam ettirmek demek bu..
Moralini yüksek tutarak ve umudunu hiç yitirmeden..
Umut olmayınca, yaşam olmaz çünkü..
Yüksek moralli ve hep umutlu oldun mu, virüsü kapsan bile, bağışıklık gücün yukarlarda olduğu için iyi mücadele eder ve hayatta kalırsın.
Yani bu kadar açık her şey..
Ben mi ne yapıyorum..
1. Bu konuyu siyasete alet etmek ve oya çevirmek isteyenleri iyi biliyor, hiç birini okumuyorum. Hele işler ne kadar iyi giderse, o kadar kötü haber vermeyi marifet sanan ve işi "Bu iktidar gitmeden Covid-19 savaşı kazanılmaz" demeye getiren asılsız haber yazan ve bunların üzerine yorum yapanlar var ki, onlar geldiği gibi çöpe..
2. Ellerine geçen her şeyi, hatta internet, sosyal medya palavralarını bile haber yapan kanalların da hiçbirine bakmıyorum.
Evimde artık hiç haber kanalı açılmıyor, nerdeyse..
3. Sosyal medyaya meraklı yardımcılarıma "İnternette okuduğunuz hiçbir şeyi evde bana anlatmayacaksınız" diye talimat verdim.
4. Bahçeme kahveye gelen dostların iki şey konuşmaları yasak.. Siyaset ve covid..
5. Covidin yarın ne olacağı belli olmadığı için sadece günlük planlar yapıyorum ki, yarınlar için yaptığım planlar gerçekleşemezse, hayal kırıklığı yaşamayayım, moralim bozulmasın.
6. Her sabah gözümü neşeyle ve şükürle açıyorum..
"Bir güne daha uyandım" diye.. Gece başımı yastığa koyduğumda gene şükrediyorum.
"Bana ve sevdiklerime sağlıklı bir gün daha bağışladın Tanrım" diye..
Özet.. Covidli dünyada yaşamayı kabullendim. Kendi dünyamı, moralimi ve yaşam istediğimi zirvede tutacak şekilde kurdum. Günlük yaşıyor ve yaşadığım her güne şükrediyorum..
*
Salı günü Haşo, astroloji üzerine bir yazı yazmış.. Hani burçlara bakıp, yıldız falları açılırdı ya.. Yeni astroloji, artık bizim galaksimiz Samanyolu burçları değil, tüm evren üzerine kurulmuş. Onunla hoş dalga geçiyor, eski Haşo sanki.. Ve de onun finaline bakın şimdi..
"Gelelim, sadece belli bir zamanda açılan "evrenin kapıları"na...
Gülüyorum ve diyorum ki...
Alın sizin olsun!
Bizim her an yanımızda olan, her an "gören, işiten, bilen" Allah'ımız var!" Ya Haşo ya!.
"Her an gören, işiten, bilen Yüce Allah" var, tabii, hele de bizim gibi inançlı Müslümanlar için..
"İslamın şartı beş, inancın esası altı" demişti daha ilkokulda iken, Müftü Dedem ve bana öğretmişti, Amentü'yü..
Bugün İslam Ansiklopedisi aynen şöyle yazar..
"Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî mine'llāhi teâlâ; ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakk eşhedü en lâ ilâhe illâllāh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh." "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman ettim.
Ölümden sonra diriliş gerçektir.
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim" şeklinde sıralanan ve mü'menün bih olarak da adlandırılan itikadî esasların hepsi âmentü terimiyle ifade edilir.
"Hayır ve şer Allah'tandır." O zaman bir düşünelim bakalım..
"Allah'ın tüm cömertliği ile insanlığa verdiklerini hak etmedik, kötüye kullandık da, bu Covid 19 adlı şerri, Yüce Tanrımız, aklımızı başımıza almamız, ayni Tanrı'nın çocukları olarak "Kardeşliğimizi hatırlamamız" için mi gönderdi, acaba?" Nuh Tufanı neydi?.
Ya Sodom ve Gomorrah?.
***
Gazetecilik (!) öyle mi?
Sevgili Öcal Ağabeyim, benimle ayni gün, dün yazmış, gazeteciliği nasıl öldürdüğümüzü.. Onun örneği spordan..
Tüm spor sayfalarının üzerine kurulu olduğu Fener'de kıyamet kopuyor, spor sayfalarında haber minnacık, nerdeyse yok.
Yorum hiç yok..
Aziz Yıldırım'ı rekor oy, rekor farkla yıkıp Başkan olurken Ali Koç yanına çok önemli iki kişi almıştı.
Birisi finans dehası Burhan Karaçam.. Onun Yapı Kredi'yi nerelere getirdiğini en iyi bilenlerden olduğumu benim eski okurlarım en iyi bilir.
İkincisi de seçimi kazandığı an, teşekkür için geldiği kürsüde yanına çağırdığı Semih Özsoy. O kürsüde bizzat Ali Koç şöyle tanıtmıştı Özsoy'u tribündeki onbinlere ve biz ekran başındaki milyonlara..
"Dimdik ayakta durdu. Yanımda durdu, onun tecrübesi, aklı, zekâsı, hep doğru yolu gösterdi. Beni rayıma oturttu.
Bir başarı olacaksa katkısı büyük.
Semih Özsoy'a bir alkış lütfen." Burhan Karaçam ne zamandır yok.
Fener'in başına mali konularda bin türlü bela yağarken, Yönetim Kurulu toplantılarına bile katılmıyormuş.
Tek satır haber okuyan var mı, ne oldu Karaçam'a.. Nerde?. Ne yapıyor?.
Özsoy istifa edeli kaç gün geçti.. Satır haber, satır yorum var mı?. Olmaz.. Çünkü Fener haberleri izinle yazılır. Koç'un istemediği haberler unutulur. "Bunu yazın" dedikleri manşet olur.
Yorum mu?.
Güldürmeyin beni.. Üç beş kişi varız, düşündüğünü yazan. Onları da herkes biliyor zaten..
Ağbim "Yazarsa Kemal Belgin yazar" demiş.. Aynen öyle..
Fener'de olup bitenleri aynen yazmaya, Ali Koç'a hesap sormaya cesaret eden tek Fenerli yazar o!. Bugün yazı günü, Türkiye'de..
Belki yazmıştır bile..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.
Sokrates
TEBESSÜM
- Yumurtalar neden dost tutamazlar?.
- Çabuk kırılırlar da ondan..