Yıllardan beri Frankfurt'ta yaşayan doktor kardeşim Erdoğan Karatay, şu sıralar bitkin halde.. Ne hafta sonu var, ne bayramı..
Nerdeyse 7/24 çalışıyor. Salı akşamı, Alman Ligleri'nin fiilen finali denecek Borussia Dortmund- Bayern Munih maçını izliyordum. Harika bir futbol vardı ilk yarıda.. Erdoğan müthiş bir futbol meraklısıdır. Kombinesi var, Galatasaray'ın her Ali Sami Yen maçına gelir. Öylesi..
"İzliyor musun" diye mesaj attım.. "Neyi" dedi.. "Eve şimdi girebildim. Ayakta duracak halim yok, oturup senin yazıyı yazacağım.."
Dün sabah, mektubu mailimdeydi. Güzel haberler gelmişti Almanya'dan.. Ama Berlin'de olanları yazmıştı ki, asıl o muhteşemdi.. Onu ayırdım. Ayrı yazı yaptım.
Almanya'dan güzel, iç açıcı, umut verici haberler burada ve söz Erdoğan'da..
*
Bugün, önce sevindirici bazı bilgiler vereyim.
Almanya'da Corona'nın yüzde 90 kontrol altına alındığını düşünüyorum. Yeni tespit edilen vakalar oldukça azaldı, yoğun bakım ünitelerindeki Coronalı hasta sayısı da öyle. Benim görev yaptığım klinikte de son zamanlarda tek kayıp yaşanmadı.
Son açıklanan verilere göre Almanya'nın 16 eyaletinden bazılarında hiç yeni vaka yok.
İki eyaletteki başbakanlar tedbirleri neredeyse tamamen kaldırma kararı aldılar.
Almanya'nın genelinde kısıtlamalar oldukça gevşetildi hatta kaldırıldı. Restoranlar, spor salonları, okullar ve çocuk yuvaları açıldı. Sırada barlar var.
Tabii sosyal mesafeye ve hijyen kurallarına uymak kaydıyla.
Maske zorunluluğu, sadece alış veriş merkezlerine, marketlere ve toplu taşım araçlarına girerken geçerli, şimdilik.
Sokakta maske takmak zorunda değil kimse.
Almanya'nın bu başarısında, alınan tedbirlerin yanı sıra kuşkusuz halkın kurallara çok büyük ölçüde uyması da büyük etken.
Şimdi sırada uçuşlar var. Almanya, haziran başından itibaren Avrupa Birliği üyeleri başta bazı ülkelere uçuş yasağını kaldırıyor.
Genel durumu böylece özetledikten ve sizlere olumlu haberler verdikten sonra, gelelim, Corona ile ilgili merak edilen diğer konulara..
Tedavi ve aşı konusunda araştırmalar bütün dünyada tüm hızıyla sürüyor, gelişmeler var, ancak henüz kesin sonuç yok. Zaten aşı konusunda kesin sonucun çok çabuk alınması da mümkün değil.
Bir deneyimli doktor olarak söylüyorum.. Aşı, insan sağlığı açısından, daha doğrusu insanların bir çok hastalıktan korunmasında çok önemli bir araç.
Yani. bir hastalığa karşı aşı varsa, yaptırılmalı.
Aşı, kaba anlamıyla bir hastalığı yapan mikrobun veya mikrobun bir parçasının hastalık yapma yeteneği yok edildikten sonra insan veya hayvan vücuduna verilmesi işlemidir. Aşı maddesi insana verildikten sonra, vücutta o mikroba karşı antikorlar, yani o mikrobu öldürmek için savunma gücü oluşur.
Aşı yapılan kişi daha sonra gerçek mikropla karşılaştığında, bu mikroba karşı savunma hazır olduğundan hastalık oluşmaz.
Aşının yarattığı antikorlar mikrobu yok eder.
Bir aşının hazır hale gelmesi için, yani canlılarda güvenle kullanılabilmesi için önemli belli aşamalardan geçmesi gerekir.
Bu da uzun zaman alır.
Bakın, her insanın vücudu farklıdır ve her ilaca olduğu gibi aşılara da farklı tepkiler verebilir. İlaç prospektüslerinde yazan yan etkiler her insanda ortaya çıkacak diye bir kural asla yoktur.
Aşı için de aynı şeyi söyleyebilirim, yani aşı, kullanılan ilaçlarda olduğu gibi yan etki yapabilir, ancak bu aşının kötü bir şey olduğu anlamına asla gelmez.
Unutmayalım, aşı milyarlarca insanı bir çok ölümcül hastalıktan kurtaran çok önemli bir araçtır.
Altını başından beri özellikle çizdiğim bir konu var.. "Bir yanlış anlama var.. Bazı kronik hastalıklar Corona'ya daha çabuk yakalanmayı sağlamıyor, bu mikrobun bulaştığı insanlarda hastalığın daha ağır seyretmesine sebep oluyor" deyişimi tekrarlıyorum.
Bütün dünya da söylüyor zaten. Artık öğrenmişsinizdir..
Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık, bazı kalp rahatsızlıkları, tabii ki, sigara bunlar.
ABD'de yapılan yeni bir araştırmada görüldü ki, COVID-19 nedeniyle hastaneye yatırılan hastaların yüzde 90'ında bu saydığım faktörlerden en az biri mevcut.
Şişmanlığın insan hayatını kısalttığı biliniyor.
Yine sigaradan sadece Almanya'da yılda 125 bin insan hayatını kaybediyor.
Sonuçta Corona'nın neden olduğu hastalığın ağır veya ölümcül seyretmesine sebep olan kronik hastalıklar ciddi bir şekilde önlenebilseydi, dünyada bu hastalıktan kaybedilen insan sayısı da inanın bu kadar yüksek olmayacaktı!
Bugünkü yazımı, güzel bir haberle bitirmek istiyorum:
Viyana'da Coronalı 45 yaşında bir kadın hastada hastalık çok ağır seyretmeye başlayınca ve hastanın iyileşmesi konusunda hiç bir ümit kalmayınca (Akciğeri iflas etmişti), meslektaşlarımız akciğer nakline karar vermiş ve bunu başarıyla gerçekleştirmişler. Hastanın Corona ile iflas eden akciğerleri alınmış, yerine sağlamı konmuş.
Son gelen haber.. Hastanın durumu çok iyi ve şu an hiç bir sorun görünmüyor.
Sağlıkla kalın, hoşçakalın!
***
Devlet Karahan'a mı çalışıyor?..
Dünyada en sevdiklerimden İsmet Ağabeyimin (Sezgin) emanetiydi yeğeni Murat.. Tenor Murat Karahan, okurlarım bilir..
Harika bir sesi, sırım gibi de bir fiziği vardı. Bu yüzden opera dünyasında hızla yükseldi. Dünya çapında bir tenor oldu.. Çıkmadığı opera sahnesi kalmadı. Dünyanın en ünlü opera festivali, biletleri bir yıl önce satılan Verona, Murat'la açılır, Murat'la kapanır oldu. Randevu defteri bir yıl evvelden doluyordu, ülke gururumuzun.
Bu yüzden bir gün gazetelerde "Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'ne atandığını" okuyunca çok şaşırdım.
İki sebepten. Birincisi.. Murat, attığı her adımı benimle konuşurdu mutlak.. Bu defa bu kadar önemli bir teklif aldığı halde, neden telefon bile açmamış ve ben bu dönüm noktası haberi gazetede okumuştum?.
İkincisi.. Böyle dünya çapında ve yaz kış tüm sezonları dolu bir tenor, bir masa başı, imza görevi işini nasıl kabul ederdi?.
Bir sekreter, bir makam arabası için, en kıymetli vakitleri masa başında geçirmeye nasıl "Evet" derdi, bir "Dünya Tenoru!." Ama kısa zamanda iki sorunun da cevabını aldım.
Murat bana sormamıştı. Çünkü "Hayır" diyeceğimi biliyordu.
Amacı da makam falan değil, benden ve herkesten gizlediği, bitmez tükenmez, hırsı ve ihtirasını tatmin etmekti.
Genel Müdür olur olmaz, Devlet Opera ve Balesi, sadece Murat, Murat Karahan için çalışmaya başladı.
Troya'yı kendi adamlarına yazdırdı, kendi adamlarına besteletti.
354 kişiyi sahneye çıkardı. Kendisi başrolü oynadı. Troya fiyasko oldu. Doğru dürüst temsil bile edilmedi ama, Murat yeni edindiği dostlarına hep olumlu şeyler yazdırdı.
TRT başta, önemli kanalları da ele geçirdiği için, her ama her şeyi kendi reklamı için kullandı.
...Ve bayramda Murat reklamları doruk yaptı. Corona günlerinde, Antalya Opera Orkestrası'nı Denizli Antik Hieropolis Tiyatrosu'na, adeta zorla ve emirle taşıdı. Orada çaldırıp alaturka şarkılar söyledi. Sonra hazırlanan kaydın servisi başladı.
TRT kanalları başta, kaç kanalda yayınlandı bu konser sayamadım.
Ama Murat Karahan'ı Genel Müdür atayan ve bugüne dek yaptıklarını görmezden gelen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un müfettişleri soruşturmalı ve öğrenmeli..
Antalya Opera Orkestrası'nın korona günlerinde Denizli'ye gidip çalmalarının devlete maliyeti nedir?. Bu konseri kaç televizyon yayınlamış ve karşılığında devlete kaç para telif ücreti ödemiştir?.
Antalya Opera Orkestrası üyelerinin bazılarının konsere gitmeyi reddettikleri, ama mecbur edildikleri haberleri duyuldu.. Doğru mudur?. Doğru ise, corona yüzünden gitmeyi reddeden elemanlar, nasıl çalmaya mecbur edildiler?.
İsmet Ağabeyimin büyük hatrına rağmen, artık Murat'la artık konuşmuyorum. Ama Sayın Bakan Mehmet Nuri Ersoy benimle konuşmak isterse, ona anlatacağım çok şey var.
Hatta Murat da isterse o konuşmada yer alabilir.
***
Berlin'den "Muhteşem" haber!..
Videosu ve haberi bana ulaştığında, bayram tatili içindeydik ve gazete çıkmıyordu.
Artık biliyorsunuzdur. Hollanda'nın en büyük kentlerinden Rotterdam'ın en eski ve en büyük kilisesi Aziz St. Laurens'in çanları, Sivaslı Aşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım" adlı unutulmaz türküsünün melodilerini çaldı, defalarca.. Çan sesleriyle yaratılan bu musikiyi tekrar tekrar izledim..
Uzun İnce Bir Yoldayım, benim türküm, "Benim Veyselim"dir ayrıca..
Hollanda.. Kilise çanları ve Veysel!. Hala dinlemediyseniz işte adres..
YouTube'a girin. "Rotterdam Uzun İnce Bir Yoldayım" yazın, yeter..
Bayılacaksınız..
Ama doktor Erdoğan kardeşimin Almanya'dan yolladığı ve benim mektubundan alıp, ayrı yazmaya karar verdiğim habere daha da bayılacaksınız.
Berlin'de yaşanan harika olayı anlatıyor doktor.. Bana ilaç gibi gelen olayı..
*
*
Erdoğan'ı okurken, başta Paris'in dünyaca ünlü Notre Dame'ı, gittiğim bütün kentlerde mutlak uğradığım tarihi kilise ve sinagoglarda, mum dikip okuduğum Fatihaları hatırladım.
Tanrı bir!. Evi de bir!. Duası mı?. O da yürekten zaten. Herkes kendince..
***
TEBESSÜM
Hep "Kararsız bir insan olduğumu" düşünürdüm. Şimdi pek emin değilim!..
SEVDİĞİM LAFLAR
"Mutluluğu sende bulan senindir.. Ötesi misafir..."
Mevlana