Müthiş güzel söyleşiydi, Tuba Kalçık'ın Ali Poyrazoğlu ile yaptığı.. Pazartesi sabahı okumaya doyamadım.. Bu genç arkadaşım, dedikodularla uğraşmak yerine, gerçek gazetecilik yapmayı seçtiğinde, nasıl bir yetenek olduğunu kanıtladı.. Böyle devam Tuba.. Aynen böyle devam..
Tuba çok güzel sorular sormuş, Ali de harika yanıtlar vermiş..
Şuna bakar mısınız?.
"- İçinde yaşadığımız bu sürecin insanoğluna verdiği en büyük ders nedir sizce?
Bu dönemden ders çıkarabilecek miyiz bilmiyorum. Televizyonlara bakınca pek ders alınacak gibi durmuyor çünkü. Hala sokaklarda, kol kola gezenleri, balık tutanları görüyorum. Görevliler insanlara yalvarıyor adeta 'Eve dönün, dışarı çıkmayın' diye ama dinlemeyen de bir kitle var maalesef. Bir de dışarı çıkmayıp, evlerde parti düzenleyenler var. Yaptıkları çok iyi bir şeymiş gibi bir de bu partileri sosyal medyada paylaşıyorlar. Anlamak mümkün değil bu insanları. Alacakları en büyük dersi almamakta direnen insanlar bunlar bence. Bu sürecin hepimize öğrettiği ise, insanoğlunun bu salgın krizine rağmen ders almamakta direnmesidir."
Ali (Adıyla hitap ediyorum, çünkü nerdeyse yarım asırlık dostumdur), "Bu sürecin hepimize öğrettiği ise, insanoğlunun bu salgın krizine rağmen ders almamakta direnmesidir" diyor, dikkat eder misiniz?.
Haksız mı?. Ders almayı biliyor mu, insanoğlu?. Birinci Dünya Savaşı'ndan ders alsa, İkincisi çıkar mıydı, mesela?.
Bir ara sosyal medyadan Burak Özçivit'in takipçisi olmasıyla adını duyduğumuz ünlü Rus fotomodel ve TV sunucusu Victoria Bonya ders almanın önemine değinmiş..
Bir Üçüncü Dünya Savaşı gibi tepemize çöken, ırk, dil, din demeden hepimizi sarsan Coronavirüs'ten ders almamız gerektiğini söylemiş..
"Coronavirüsün insanlığa, doğaya, suya, hayvanlara minnet duymayı öğretmesini diliyorum." Ne güzel değil mi?.
İnsanoğlu bu savaşı kazanacak. Kazanacak da, unutacak mı, yoksa ders mi alacak?
Bilim adamlarının bir bölümü, doğaya ve havaya yaptığımız ihanetlerin sonucu, corona tipi virüslerin gelişimi ve değişimine imkan veren bir ortam oluşturduğunu söylüyorlar. Bonya da onlara dayanıyor zaten.
Çevre konusunda söylenenlerin pek çoğu henüz kanıtlanmadı ama, mantık var.
Küresel ısınma, "Sera etkisi"nin dünyayı yaşanmaz hale getireceğini söyleyenleri yıllardan beri dinliyoruz.
Şimdi Darwin'den beri bilinen "Survival / Her canlının neslini sürdürmek için direnmesi" konusu var. İkisini birlikte düşünün..
Grip virüsü canlısı da neslini sürdürmek ve o Sera etkili ortama uymak ve hayatta kalmak için mutasyona, yani değişime uğruyor olamaz mı?.
Çevremize saygılı olsak, ormanları böyle kıyasıya tüketirken, havaya bol miktarda fosil yakıt (Petrol ve kömür) gazı salmasaydık bu değişim olur muydu acaba?.
Bilim adamı değilim. Ben sadece yüksek sesle düşünüyorum.
Hepimiz ayni şeyi yapmalıyız.. Hepimiz düşünebiliriz ve düşünmeliyiz.
Ama önce, Ali'nin dediği gibi "Kurallara uymanın ne kadar önemli" olduğunu öğrenmeliyiz.
Sonra da, "İnsanoğlunun yeryüzünde göründüğü günden bu güne yaşadıklarımızdan ders alma"nın hem de nasıl şart olduğunu kafamıza sokmalıyız.
***
Bir de "Lahmacun meselesi" çıktı!.
Kim Kardaşyan'ı pek sevmem..
Tanımadığım insanı niye pek sevmem!. O da bizi sevmiyor da ondan.
Her fırsatta nefretini ortaya koyuyor. Eee!.. Empati işte..
Kim, Amerika'nın en popüler kadınlarından ve televizyon yıldızlarından birisi..
Kız kardeşleri ile birlikte yaptıkları şov yıllardır sürüyor.
İşte bu ünlü hanım "Lahmacun Ermeni yemeğidir" demiş..
Bizde de küçük bir kıyamet koptu ki, hala ufak ufak da olsa sürüyor..
Yıllar yıllar önce, Rodos Adası'nda tanıştığım ve hala unutmadığım, bu köşede çok anlattığım Rum dostumu hatırladım.
Ada'nın Turizm müdürüydü.
Bir gece onun davetlisi olduk.
Bizi (Modern Folk Üçlüsü ile beraber) bir tavernaya götürdü.
Kadehlerde bir çeşit rakı. Önümüzde adıyla "Yalanci dolma, Paşa Mezesi.." Duvar dibinde bir ekran var. Ekranda "Karagogsis..
Karagöz" yani.
Çıktık. Antik Tiyatro'da Yunan Halk Dansları var.. Önce çeşitli zeybekler..
Finalde, bizim Kasap Havası..
Otele dönerken "Yunan gecesini nasıl buldunuz" dedi..
"Ne Yunan'ı" dedim.. "Bizim rakımız, bizim mezemiz, bizim Karagözümüz ve bizim halk danslarımız.. Türk Gecesi yaşadık biz.." Güldü, Yunanlı Dostum..
"Hıncal Bey" dedi, "Sizin, bizim kavgası yapacağımıza, bu iki milletin tüm zevklerinin yüzlerce yıldır ayni olduğunu neden düşünmüyoruz?." Söyleyin, haksız mı, Yunanlı dostum?.
Gelin, Lahmacun'a bir bakalım şimdi..
Bizdeki adı Arapça'dan gelir. "Lahm ü macin", et ve yoğrulmuş hamur demektir. Mayasız hamurdan yapılır ve üzerine kıymayla birlikte çeşitli baharatlar konduğu için pideyi andırır.
Avrupa'da "Türk Pidesi" denen yerler de var..
"Ermeni Pidesi" diyenler de..
Çünkü tarihi çok eskilere, binlerce yıl önceye, Babillilere kadar dayanan Lahmacun, aslında Ortadoğu'ya özgü bir yemektir.
1960'lı yıllardan sonra ülkemizin doğu bölgelerinden tüm ülkeye yayılmış ve büyük ilgi görmeye başlamıştır.
Demek ki.. Babil'den bu yana Arapların, Ermenilerin, biz Türklerin, hemen tüm Ortadoğu'nun yaptığı bir ortak yemek Lahmacun..
Ermeniler'le nerdeyse bin yıldır beraber yaşıyoruz.
Mutfaklarımızın birbirini etkilememesi mümkün mü?.
Sevgili kardeşim Arto (Onno'nun şimdi Amerika'da yaşayan kardeşi) zaman zaman annesinin yaptığı Ermeni yemeklerini getirirdi bana..
Zeytinyağlı biber dolması ev baklavasına bayılırdım..
Aklımdan da hiç "Yahu Arto, ne Ermenisi..
Bunlar Türk yemeği" demek geçmedi.
Niye geçsin..
"Sen ağlama"nın, Onno yazdı diye "Ermeni Müziği" olduğunu düşünüyor muyuz?.
Bayılıyoruz. Önemli olan o..
Benim öldüğüm, bittiğim "Sarı Gelin" Türk türküsü mü?.
Yoksa Kürt, Azeri, Acem mi?.
Hepimiz söylüyoruz, kendi dilimizde, ayni melodiyi..
Şimdi bunun kavgasını mı yapalım, "Yoksa bin yıldır Anadolu'da hepimiz ayni türküyü söylüyoruz" diye kucaklaşalım mı?.
Ben Ermenistan Devlet Halk Dansları Topluluğu'nun gene İstanbul'a gelmesini ve o muhteşem sanatçının Sarı Gelin'i "Duduk" la kulağıma gene üflemesini heyecanla bekliyorum.
Dilerim geçen defa yaşadığı Kanada'dan gelemeyen besteci dostum Majak (Cenk Taşkan / Beni Benimle Bırak, Anılar) da yanımda oturur bu kez ve gösteri sonrası kulisteki ikramlar arasında lahmacun dilimleri de olur.
***
CHP'ye bakın!.
Siyaset yazmayı sevmediğimi bilirsiniz. Hele bu korona günlerinde "CHP" diye başlık atmanın anlamı var mı, derseniz..
Var!.
Bu korona günlerinde CHP'nin yaptıklarına bakarsanız, var..
Partinin temel direklerinden ikisini, Mehmet Sevigen ve İstanbul Barosu eski Başkanı, Hukuk Profesörü Ümit Kocasakal'ı apar topar partiden ihraç etmişler..
Damarlarından kessen Altıok, Atatürk'ün altı oku akacak bu adamların ihraç sebebi, Kılıçdaroğlu hazretlerinin yasakladığı CNN ve aHaber'e çıkmak, iyi mi?. İhraç edilen bu kaçıncı Atatürkçü? O ayrı da..
Günümüz sistemine "Dikta Rejimi" diyen ve gelirlerse "Demokrasi" vaad edenlerin yaptığına bakın!.
Fikir Özgürlüğü, Demokrasi'nin temelidir..
O zaman CHP, bazı fikir kanallarını, kendisine ne kadar ters olursa olsun, parti üyelerine yasaklamalı mı, yoksa ne kadar demokrat olduğunu mu göstermeli..
Ne demek "Yasak kanala çıktı" diye adam kovmak?.
Hadi o kanallar diyelim kafandaki saplantıya göre iktidarın kalesi..
Yahu iktidarın kalesinde sana söz veriyorlarsa, daha ne?. Onların kanalında gidip fikrini söylüyor, tartışıyor, sesini, sözünü fikrini duyuruyorsan, bundan güzel şey olur mu?.
Bu aptalca gerekçeye kimse inanmıyor. Az biraz düşünen, Kılıçdaroğlu nam zatın, kongre öncesi koltuğunu sağlama almak için temizlik yaptığı ve aklınca gözdağı vererek bir taşla iki kuş vurmaya çalıştığını biliyor.
***
İtalya'ya Mevlana!.
İtalya'ya gönderdiğimiz Coronavirüs yardım paketlerinin üzerinde Türkçe ve İtalyanca şöyle yazıyormuş..
"Ümitsizliğin ardından nice ümitler vardır.
Karanlığın ardından nice güneşler vardır.
Hz. Mevlana"
Güzelliğe bakar mısınız?.
"Işık Doğu'dan yükselir" diyen Mevlana'nın sözü, İkinci Dünya Savaşı'ndan da beter, bitap düşmüş İtalya'ya, üyesi olduğu Avrupa Birliği'nden değil, Doğu'dan, Türkiye'den gelen yardımın anlamı olmuş..
"Nerden Mevlana?. Kimin aklına geldi" diye tartışıldı.
Kimden geldiyse, harika!.
Aklıma 1986 geldi.
Sevgili Kenan Onuk dostumla Dünya Kupası için gittiğimiz Meksiko City'de maç olmadığı her gün kenti dolaşıyoruz..
Bir gün bir caddede "Mevlana" tabelası görmez miyiz?.
Daldık tabii içeri..
Meğer Meksika'da Mevleviler varmış. Burası da onların merkeziymiş..
"Bizde sema yapma imkanı yok ama, oturur Mesnevi okur, fikirlerini tartışırız" demişlerdi.
Merak salınca öğrendim ki, dünyanın pek çok ülkesinde Mevlevi yaşıyor ve Mevlana'yı pek çok ülke biliyor.
Daha sonra Los Angeles'ta, 1994 Dünya Kupası'nda Mevlevi tekkesine rastlamıştım.
"Işık Doğu'dan Yükselir" Sezen'in baş yapıt albümlerinden biriydi.
İçindeki "Yeniliğe doğru" şarkısının sözleri de Mevlana'ya aitti.
"Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
***
Tavsiye etmek kolay!.
Bu hem yağmurlu, hem de evde kaldığımız ve vaktimizin çoğunu ekran başında geçirdiğimiz bugünler için bire, bir film tavsiye edeyim mi?.
Yağmur Altında.. Singing in the Rain!.
Hem harika bir romantik komedi, hem de harika bir dans ve müzik şovu.
Nasıl mı izleyeceksiniz?.
Ne bileyim ben.. Ben sadece tavsiye ederim, gerisine karışmam!.
Kızdınız mı?. Hatta köpürdünüz mü?. Haklısınız, çünkü aynen benim durumumu tarif ediyorsunuz.
Bir haftadır, başta SABAH ve Hürriyet, sayfalar dolusu eski film tavsiyesi var. Ballandıra ballandıra anlatıyorlar..
İçimde bir heves, bir heves uyandırıyorlar.
Ama sonunda bir, tek satır, nerde, nasıl bulup seyredeceğimiz yok..
Alay mı ediyorlar, milyonla okuyucuyla..
Eski devir olsa, korsan DVD'ciler vardı.
Onların peşine düşeceğim..
Peki şimdi ne halt edeceğim, biriniz söyler mi, o bol keseden, atmasyon sayfalar dolduran tavsiyeci(!) ler?.
Bir daha böyle halt edin, isimlerinizi de yazacağım!.
***
Sevdiğim Laflar
Gençliği suçlamayın, kendinizi suçlayın, Siz nasıl yetiştirdiyseniz, öyle bu gençlik, Beyaz Zambaklar Ülkesinde."
Grigory Petrov
Tebessüm
- 10 metre boyunda, uzun ve keskin dişli, her ayağında 12 uzun ve sivri tırnak bulunan dinozora ne dersin?
- Sayın Bay!.
- 10 metre boyunda, uzun ve keskin dişli, her ayağında 12 uzun ve sivri tırnak, kulaklarında müzik dinleme kulaklığı takılı dinozora ne dersiniz?.
- Ne derseniz diyin!. Sizi duymaz!.