Televizyon izleme adetim pek yoktur, bilirsiniz.. Hele açık oturumlar önünde kaybedecek hiç vaktim olmaz.. Bu yüzden Fatih Altaylı'nın hem de kendi kurumu HaberTurk'teki bir canlı yayını terk etme haberini salı öğlen, aHaber'deki 90a programına giderken karıştırdığım ipadimde gördüm. Okudum ve yayına girmeden Fatih'e mesaj attım..
"Alnından öperim!."
Hem de kendi HaberTurk'ündeki yayını terk etmesi, basit bir öfke ve tepki olayı değildi çünkü..
Son yıllarda, spor haberciliğini de yazarlığını da iyice unuttuk..
Bütün haberler ve yorumların, Fener, Galatasaray, Beşiktaş sırasıyla "Üç Büyüklere göre yazılması, söylenmesi, konuşulmasının adı "Spor" oldu.
Haberler ve yorumlar, Üç Büyükler Başkanları'nın keyfine göre yapılmaya başlandı. Başkanı kızdıran spor müdürleri ve yorumcular görevden alınır, kovulur oldu.. Hele Erman Toroğlu, hâlâ yeri doldurulamayan starı olduğu Lig TV'den kovulunca ve çıt çıkmayınca, yerinden korkanlar, Başkanlardan nerdeyse talimat almaya başladılar..
Bakın elimde bir video var.. Ali Koç'un askerleri, gecenin bir vakti, hem de Barbaros Bulvarı gibi en işlek ve en korumalı, bin kameralı yolda, Sabah'ı basmışlar.. Koro halinde iğrenç küfürlerle Erman'ı aşağı davet etmişler. Linç edecekler, bulsalar..
Benim çalışma yerim bu bina.. Onuncu katında oturuyorum. O saatte orda değildim ve bu yüzden olayı öğrenemedim. Çünkü benim gazetemin basıldığını, benim gazetemin spor yazarının linç edilmek istendiğini benim spor sayfalarım, "Tel'in etme" yi geçin, "Haber" olarak bile yazmadı, iyi mi?.
Ali Koç'tan çekinmiş olmalılar..
Bu kadar olsa neyse.. Bu Üç Büyükler haber ve yorumları da, sosyal medyaya göre yapılır yazılır, söylenir oldu. Gerçeği ve düşündüğünü yazmanın yerini, sosyal medya yalakalığı aldı..
Bir de, magazinde bile taraflılığın doruklarına çıkan "Çaldığın düdüğün sahibine yaranmak" haberciliği ve yorumculuğu doğdu. O da ayrı.
Son yıllarda, TV spor programlarını, geç saatlerde başlayıp nerdeyse sabaha dek sürme geleneğini yarattık. İnsanları sabahlatacak reytingi yapmanın yolu olarak da, "Kavga çıkarmak" keşfedildi. Spor değil, "Polemik yaratma, kavga çıkarma uzmanı" moderatörler türedi.
Yetmedi. Yapımcılar, sahte kavga sahneleri planlamaya başladılar. Fikir tartışmasının yerini, seyirci önünde oynanan senaryolar aldı.
İşte bu ortamda, Fatih Altaylı, kendisini o tuzağa düşürmek, polemik yaratmak, kavga çıkarmak ve bu sayede hem reyting, hem de sosyal medya kahramanı olmak isteyen, adını ilk defa duyduğum bir ihtiraslı genç hanımın oyununa gelmemiş,.
"Sizin yaptığınız saygısızlık. Bundan sonra aranızda devam edin. Ben kalkıyorum" demiş, kalkmış gitmiş.
"Alnından öperim" dediğim bu davranışı..
Olayı herhalde biliyorsunuz.
Moderatör Ömer Bayram olayı hakkında fikrini sormuş. Fatih "Bence sarı kart doğruydu" demiş ve kendi yorumunu yapmış.
O, gri bir pozisyon. Ben "Kırmızı" dedim mesela.. Gazetelerin Hakem Hocaları da anlaşamadı. Sarı diyenler de oldu, kırmızı diyenler de.
Moderatör ne yapar?. Teşekkür eder.. Başka soruya geçer.. Ya da ayni soruyu, oturuma katılan öteki yorumculara yöneltir. Onlar aralarında tartışır. Her neyse..
Ama ihtiraslı kızımızın amacı dedim ya başka.. O, Fatih'i tahrik edip olay çıkarma peşinde..
"Ayni şeyi Fenerli Emre Belözoğlu yapsaydı gene böyle der miydiniz" diye küstah bir soru soruyor..
Neden küstah?.
Bir defa Fatih Altaylı onun nerdeyse babası yaşında kıdemli ve saygın meslektaşı..
İkincisi o hanımefendinin görev yaptığı HaberTurk kurumunu sıfırdan yaratan gazeteci.
Şimdi bu Fatih'e "Siz Galatasaraylısınız da ondan Ömer'e sarı.. Fenerli Emre ayni şeyi yapınca 'Kırmızı' diye kıyameti koparırdınız.. Siz tuttuğunuz takıma göre yorum yapıyorsunuz" demeye getiriyor. Nerde?. Fatih'in kendi televizyonunda..
İpadimde görüntüleri izledim.. Fatih "Bu sorunuz bana saygısızlık" diyor.. Çok da yumuşak diyor. Aslında "Terbiyesizlik" çünkü..
Bir gazeteciye yapılacak en büyük hakarettir. "Sen tuttuğun tarafa, kendi işine gelene göre yorum yapıyorsun" demek. Başka nasıl sövecekti, Fatih'e?.
..ve "Yaptığınız saygısızlık" diyen Fatih, "Siz bundan sonra aranızda devam edin" diye lafını tamamlıyor ve sessizce kalkıp gidiyor..
Operadan çıktıktan sonra bir mesaj daha attım Fatih'e..
"Fena halde ihtiyacı olanlara verdiğin ders için öptüm alnından.."
*
"Ergin Ataman keyfi" aslında...
Bin defa yazdım.. Hala adımı kullanıp, benden izinsiz, habersiz, Hıncal Uluç başlıklı sosyal medya hesapları açanlara kanmayın, benim öyle Facebook, Tweetter, İnstagram, Whats App gibi işlerle uğraşacak vaktim yok. Ne hesabım var, ne de kimseyi takip ederim. Hayatımın her dakikası kıymetli çünkü..
Bunları iyi bilen bir okurum olarak yukarda gördüğünüz İnstagram resmi sizi şaşırtmasın.
Biri koymuş hesabına.. Şimdi en büyük reklamlar İnstagram'da yapılıyor, milyonlar dönüyor ya.. O hesabın takipçilerinden bir arkadaşım görmüş.. Düşünmüş ki, o resim beni de düşündürür. SMS, yani bildiğiniz mesajla yollamış bana..
"Bebek Otel'de Pazar Keyfi" yapanların sağdaki ikisini tanımıyorum. Soldaki ikisi bir zamanlar çok sevdiğim, çok da desteklediğim insanlar..
En soldaki Muzo idi, benim evdeki ve ortak dostlarımızla aramızdaki adıyla.. Şimdi, Bay Muzaffer Yıldırım..
Öteki de "Hido" idi, basketbol oynarken.. Şimdi Basketbol Federasyonu Başkanı Sayın Hidayet Türkoğlu..
Niye köşemde bu resimleri..
"Bay Yıldırım ile Sayın Türkoğlu"nun bir ortak yanları var..
Ergin Ataman'ı kovan adam ikisi de..
Sayın Türkoğlu, Federasyon Başkanı olur olmaz, Ataman'ı Milli Takım Koçluğundan kovdu..
Bay Yıldırım da, ayni Ataman'ı , sahibi olduğu Bebek Oteli'nin kapısından..
Ataman, hem de o otelin kapısını açmak ve içki satabilmek için ruhsat aldığı Beşiktaş Belediyesi'nin, Başkan Yardımcısının yemek davetine katılmak için gelmişti, o kapıya..
Skandalı bütün gazetelerde okudunuz. Bay Yıldırım "Emri ben vermedim. Güvenlik Müdürünün tasarrufu" demiş..
Vay anasını Sayın Seyirciler.. Millet bu kadar gerzek de yer, öyle mi?. Bir Güvenlik Müdürü, hem de Beşiktaş Belediye Başkanlığı'nın davetlisi, dünyaca ünlü basketbol koçunu, patronunun emri olmadan içeri almayacak öyle mi?.
Üstelik bu ikinci olay.. Daha önce de ayni Ataman yanında çocuğu olduğu bahanesiyle kapıya konmuştu ayni otelde de "Çocukları almayan kahvaltı yeri mi olur" diye sitem tweeti atmıştı.
Bay Yıldırım, anında kovması gereken Güvenlik Müdürü'ne el altından ikramiye vermiştir, o ayrı da, bir de suçluların telaşı içinde, Ataman'ın tweetini ima ederek "İnsan 'Berbat' dediği yere gelir mi" demiş ve kendini savunmuş..
"Ben profesyonel basketbol oynadım. Bu sporun fena halde meraklısıyım. Kaç defa Efes'in (Ataman, Efes koçu ya) yurt dışı maçlarına gittim. Ben eski Muzaffer'im" diyor..
Yani oteller patronu olmak onu değiştirmemiş.
Öyle mi, Bay Muzaffer?.
Sen eski Muzo musun?. Bizim evde beraber maç izlediğimiz, yemekler yediğimiz, poker oynadığımız günlerdeki pırlanta, arkadaş canlısı, en çok takıldığımız, ayrımız, gayrımız olmayan Muzo'sun öyle mi?.
O zaman söyle.. Onlarca ortak arkadaşımız var, o günlerden.. Bunlardan birisi, tek birisiyle dostluğun, selamın sabahın kaldı mı?. Sana Muzo diyenimiz kaldı mı?.
Artık çevren değişti. Sen de değiştin Muzo (Bak gene kalemim Muzo dedi alışkanlıkla. Özür dilerim bu son). Hem de çok değiştin Bay Yıldırım!.
Ergin Hoca'yı kovma sebebin Bebek Oteli değil. Mesele Ergin Ataman ile Ali Koç arasındaki atışmalar..
Fanatik Fenerli oluşun bir.. Bugün kendini mesela, Hıncal'dan fazla Ali Koç'un dostluğuna muhtaç hissetmen iki, "Ataman'ı oteline almayan adam" şovunu yapmana sebep oldu.. Bunu ikimiz de biliyoruz değil mi?.
Şimdi, Galatasaraylıları, hele şu veya bu şekilde Ali Koç'la atışan her Galatasaraylı'yı uyarıyorum.
"Bay Yıldırım'ın Bebek Oteli'ne giderken dikkatli olun.."
Çünkü her Galatasaraylı, yeni bir Bebek, ya da başka bir Bay Muzaffer Yıldırım Oteli'nin kapısından kovulma olayının potansiyel kurbanıdır bugün!.
***
Bilmem eklemem gerekiyor mu?. Yıllanmış okurlar bilir. Ben Ergin Ataman'ı pek sevmem. Rastlarsam "Merhaba" o kadar..
*
Tebessüm
Küçük çocuk koşarak yanıma geldi.
"-Amca!.. Amca yardım et!. Babam kavga ediyor!."
Peşinden koştum, köşeyi dönünce alt alta, üst üste yuvarlanan iki adam görünce sordum..
"-Senin baban hangisi?".
"- Bilmiyorum. Onlar da bu yüzden kavga ediyorlar zaten!."
*
Sevdiğim Laflar
"Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem kendini."
Mevlana