"Neslican kim" dememe gerek var mı?. O genç kızı bu ülkede herkes biliyor, tanıyor ve seviyor artık.. İyi de ediyor.. O muhteşem savaşçı, yaşattığımız sürece hepimize örnek, hepimize lider olacak..
Kuzenim Peter Kışlalı, Kansersiz Yaşam Derneği Genel Müdürü, yıllardır.. Bütün hayatını bu ideale adadı. Kanser'in tedavi ile iyileşecek bir hastalık olduğuna inanıyordu. Derneği ile bu inancın gösterdiği yolda yürüdü.
Neslican'ı bir de Petek yazdı, sizler için!.
Buyrun okuyun.. Okutun.. Kesin çantanız, cüzdanınızda dursun. Çıkarın, gösterin.
Okusunlar.
Kanser "Son" değildir. Siz "Son" demedikçe..
***
Çok az insanın koca ömrüne sığdıramayacağı yaşam enerjisini kısacık ömrüne doldurdu Neslican. Onun varlığının ve yokluğunun bize niye dokunduğunu çok iyi anlamamız ve ders çıkarmamız gerekiyor.
"Yaşamak istiyorum" diyen, Neslican'a,
"Unutulmayacaksın" diyen herkesin borcudur
"Farkında olmak.." Son 5 yıldır hayatımın en zor işini yapıyorum.
Kansersiz Yaşam Derneği'nde.. Kansersiz bir yaşam ideali için sağlıklı insanlar sağlıklı kalsın, kanser hastalarının moralleri düzelsin, yaşama umutları artsın, tedavi alanları iyileştirilsin, hasta yakınları bilgilensin diye proje üzerine proje çalışıyoruz. Her projede iyileştirmek için tutunduğumuz bir dal oluyor.
Tutunamadığımız kırılıveriyor. Bu defa onu onarmaya çalışıyoruz.
Yeni bir ihtiyaç listesi, yeni bir proje... O proje gerçekleşene kadar onlarca işlem, evrak değiş tokuşları.. Annelerin feryadı, kendilerini hastalarına adamış doktorların çabaları, kaybedilen gencecik insanlar, gülen yüzleri anı olan çocuklar, bir yandan bu hastalıktan menfaat sağlamak için uğraşan dış etkenler...
..ve bu çırpınmaların karşısında duran umursamazlıklar, kişisel egolar, maddi imkansızlıklar, bürokrasi...
Dernek başkanıma bakıyorum...
"6 ayın kaldı." demişler; ölüme kafa tutmuş.
Sivilce çıkarır gibi çıkardığı, yayılan tümörleri kurutmak için yıllarca uğraşmış.
Testleri, diyetleri, koruma tedavileri bitmiyor. O inadına yaşıyor ve derneğin başkalarının hayatına dokunması için her projeye tüm varlığını katıyor. Engellere ruhu dayanmadığında hasta oluyor... Bir günde o kan testlerinin nasıl değiştiğini izliyorum.
Bitmeyen tetkikler yaşıyor; kimsenin ruhu duymuyor. Kendisi de bunu duyurmuyor.
Çünkü gelecek enerjinin destekten çok acıma enerjisi olacağından emin.
"Ah ah, vah vah, tüh tüh" duymanın iyi gelmeyeceğini, ruhunu ağırlaştıracağını biliyor.
Sonra kalkıp başka bir eksik için soluksuz yeniden mücadele etmeye başlıyor.
Dernekte birinci yılımı doldurduğumda, bağırsaklarında beliren bir kitleyi duyunca, haddimi aşıp ona "Ölmene asla izin vermeyeceğim" demiştim; hâlâ hapşırdığında, nefesimi tutuyorum. Ve beş yıl sonra bugün, onu yaşatanın dernek olduğuna inandım.
İşte bu yüzden, bir dernek ile çalışmak nasıl bir iş diyenlere cevabım
"Hayatımda hiç bu kadar ölüm kalım meselesi olmamıştı"
***
Nasıl dayanıyorsun diyenlere cevabım ise
"Onlar dayanıyor. Ben pes edersem, ayıp değil mi!" Kanser yaş da gözetmiyor; meslek de, mevki de... İşin en tuhafı da kanser hücresinin vücudumuzun bir parçası olması. Nasıl, ne zaman, ne şekilde ortaya çıkacağı da belli değil. Bulaşıcı değil ama bir defa çıktı mı, insanın ailesini, dostlarını, çevresini, tüm hayatını sarıyor.
Yeni bir yaşam tarzı benimsemek, ona göre yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Sizden parça parça hayatınızı alırken, üstüne sizi hem madden, hem manen borçlandırıyor.
Tedavisi apayrı bir sektör yaratmış durumda.
Modern tıp, geleneksel tıbba direniyor.
Geleneksel tıp, uzman olmayanların elinde çaresizler için mantık sınırlarının ötesinde alternatif bir şarlatanlığa dönüşüyor. Bu karmaşayı düzenlemek için, doğru bilgi, yüksek moral ve hastane sağlık koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor.
Ama her şeyin devletten beklenmemesi; biraz anlayış, bolca farkındalık,
sivil toplum bilinci ve en çok da herkesin elini taşın altına koyup, sorumluluk alması gerekiyor.
Bir yandan da devletin doğru iş yapanların da önünü açması gerek. O kadar çok dernek, yardım toplama izni almadan, kendini denetletmeden, topladığı paranın nereye gittiğini açıklamadan iş yapıyor ki inanamazsınız. Henüz yapılmamış hastane servisinde yatmakta olduğu söylenen çocuklar için maddi destek toplamaya kalkanını bile bizzat gördüm.
Yardım toplama iznini almak ise günümüz bürokrasisi ile yaklaşık 6 ayınızı alıyor. Doğru iş yapmak isterseniz önünüze engel üzerine engel, bürokrasi üzerine de bürokrasi çıkıyor.
Pes etmiyoruz. Çünkü gerçekten yapılan işin ciddiyetini ortaya koyan platformlar da var. Güvenilir bir sivil toplum kuruluşu ile çalışmak isterseniz, kimin Bağışçı Hakları Beyannamesi'ne imza attığını, bilançosunu şeffaflık ilkesi gereği kamu ile paylaştığını, bağımsız denetim de aldığını Açık Açık platformunun acikacik.org sitesinde inceleyebilirsiniz..
Neslican'ın tek başına, bireysel yaşama tutunma direnişi herkesi derinden etkiledi. O güzel, savaşçı prensesten etkilenmemek mümkün değildi gerçekten...
"Ben bir bacaktan ibaret değilim. Çok daha fazlasıyım" diyebilmiş gencecik bir ruh... Peki biz, hepimiz kimiz; hayatımız neden ibaret?
Kendi küçük dünyalarımızda verdiğimiz savaşların gerçek olduğunu, elimizde tutmak için mücadele ettiğimiz isim, şan, şöhret, bilgi, para ya da titrin, kim olduğumuzu belirlediğini sanıyoruz.
Normalleştirdiğimiz hayatlarımızı, hiç tanımadığımız, umurumuzda olmayan, önemsemediğimiz başkalarının yaşamlarına ekleyebilirsek, bir değer bulabileceğimizi, dernekte aile olduğumuzu fark ettiğimde öğrendim.
Tek başına "Başarı" mümkün değil ve gerçek şu ki, hepimiz başkalarının hayatında doldurduğumuz yer kadarız. Bir değil, birlikte olmak gerekiyor.
Neslican ile hiç tanışmadım. Ama çok isterdim ki bizimle olsun; biz de onunla olabilelim.
"Keşke"ler yaşam için büyük bir lüks...
Neslican, hepimizden güzeldi, güçlüydü.
Hepimizden daha çok savaştı, umut oldu, duygu oldu.
Bizden çok yaşadı, büyük bir farkındalık yarattı Neslican.
Ama anlamak lazım... Neslican, sadece Neslican değil artık. Bireysel değil, toplumsal bir uyanışın sembolü o... Belki de bu yüzden, artık onu yaşatmak mümkün...
16 yıllık ömrü boyunca ilik bulamayan Beytullah, çeyrek böbrek ve yarım karaciğeri ile hayata tutunan 9 yaşındaki Saniye, kemik kanseri yüzünden eriyerek kaybolan Yunus Emre... Onları da kaybettik.
Ama onların yaşama sımsıkı sarılmış hayalleri şimdi arkadaşları Suat ile yaşıyor. Suat kanseri yendi ve okulunda Kansersiz Yaşam için projelere imza atıyor.
Bu mücadelelerin hepsine bakıyorum ve görüyorum ki parçalar değil, büyük resim önemli. Bireysel değil, toplumsal değişimler yaratan insanlar sonsuzluğa ulaşıyor.
O zaman, en azından, onların yeşerttiği yaşama umudunu, onlar kadar gerçek yaşatabilmek ve gerçek hayatta paylaşabilmek mümkün.
Yeter ki biz 'Kansersiz'ler de artık, bir gün gideceğimizin farkına vararak, yaşamak ve yaşatmak için toplum olarak birlikte savaşmayı göze alabilelim.
İnanın; yapılacak, kazanacak ve yaşanacak çok şey var!
info@kayd.org.tr
www.kayd.org.tr
Facebook : https://www.facebook.com/ KansersizYasamDernegi
Instagram : https://www.instagram.com/ kansersizyasam
Twitter : https://twitter.com/kansersizyasam