Aynen öyle, sevgili okurlar.. Aynen öyle.. Atatürk'ümle yaşadığım bir hafta sonu geçirdim.. Bir muhteşem hafta sonu..
Coşarak.. Duygulanarak.. Haykırarak.. Ağlayarak.. Evet ağlayarak.. O coşku seline dayanmak için çok uğraştım ama, cumartesi gecesinin sonuna doğru dayanamadım artık. Bıraktım kendimi, o geceleri yaşayan herkes gibi..
Anlatayım, anlatabilirsem..
Duyguları anlatabilmek o kadar zor ki..
Beylikdüzü Klasik Müzik Günleri yazımı Kemaller okumuş Ankara'da.. Yeni evlerine taşınıyorlardı hafta boyu.. Perşembe akşamı eski evlerinde son kez yatmışlar ve cuma sabahı erkenden İstanbul yollarına düşmüşler. Yeni evlerinde bir kez bile yatmadan..
Çünkü Beylikdüzü Yaşam Vadisi'ndeki iki güzel geceyi kaçırmak istememişler.
"Vadiden Anadolu'ya" cuma.. "Kuvayi Milliye" cumartesi..
Geldiler Ankara'dan.. Düştük Beylikdüzü yollarına.. Etiler nire, Beylikdüzü nire..
Hele bu ülkenin kaldırım mühendislerinin yaptığı TEM/ Üçüncü Köprü Kavşağı'ndaki tıkanma yüzünden trafik yarım saat adeta dururken ve bu aylardır, bu hatalı kavşağı düzeltmek kimsenin aklına gelmez ve umurunda olmazken, o işkence yolunda..
Beylikdüzü Belediye Başkanı iken Ekrem İmamoğlu Başkan bu yoldan bin kez geçmiştir herhalde..
Şimdi Büyükşehir Belediye Başkanı ve "Her şey çok güzel olacak" derken ilk güzel olacak şeyi de vaat etti..
"Trafik!."
Hadi Başkan, Beylikdüzü yolunu kurtar.. 2.5 saatte Edirne'ye gidilen TEM, Mahmutpaşa'da yarım saat beklemesin..
Ama yarım değil, saatler beklese gene gidecektim, Beylikdüzü'ne..
Öylesi kaçmaz bir "Olay" vardı Yaşam Vadisi'nde..
Beylikdüzü Gençlik Senfoni Orkestrası.. BGSO!.
Hem de bir ilçede, hem de en genci 7, en ablası, ağabeyi 25 yaşında olan bir senfoni orkestrası kurmuştu Ekrem Başkan, ordayken..
..ve yeni Başkan Mehmet Murat Çalık, bayrağı aldığı yerden koşturuyordu işte.
Beşinci Beylikdüzü Klasik Müzik Günleri.. ve de işte BDSO!.
Venezüella'nın ünü dünyayı saran gençlik orkestrası "El Sistema" gibi.
Genç şef Hakan Tepeli yerini aldı. İşaretini verdi en sevdiğim, hem de nasıl en sevdiğim Klasik Müzik parçası, o buram buram Anadolu "Köçekçe"nin melodileri, Yaşam Vadisi sahnesinin önünü dolduran açık hava tiyatrosunu değil, bütün vadiye yayılmış, ağaçların altına, çimenlere oturmuş bir "Yaz Gecesi Rüyası" yaşayan binlerce piknikçiyi de sardı.
Köçekçe, benim için Atatürk, benim için "Musikide devrim" demektir. Modern Folk Üçlüsü'nün menecerliğini yaparken, bizim çocuklar, 1 Kasım 1934'ün "40. Yılı" na denk gelen 1974 Kasımında "40 Yıl Sonra" diye hâlâ satan bir albüm yapmışlardı, en ünlü Alaturka şarkıları, Doğan Canku'nun muhteşem enstrüman ve ses düzenlemeleriyle..
Albüm, unutulmaz Kerim Afşar'ın okuduğu 1934 Meclis Açış Nutku'yla, Atatürk'le başlıyordu.
"Efendiler,
Güzel sanatların tümünde, ulus gençliğinin ne denli ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır, Ancak, bunda en çabuk, en önde görülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.
Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu sayede Türk ulusal müziği yükselebilir, evrensel musiki içinde yerini alabilir."
Önce müzik adamları, temelini Atatürk'ün attığı Ankara Konservatuarı'nın hocaları, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses kolları sıvadılar. Ata'nın işaret ettiği Evrensel Türk Musikisi çalışmaları başladı. Onlara sonra "Türk Beşleri" adı verildi..
İşte BDSO'nun gençleri bu defa tam 85 yıl sonra, başından sonuna bölge bölge Anadolu havalarından derlenmiş Köçekçe'yi çalıyordu. Nasıl keyifle, nasıl coşkuyla dolduruyordu Ulvi Cemal Erkin'in beni her defasında çarpan notaları Yaşam Vadisi'ni..
Başımı yukarı kaldırdım bir ara.. Adım gibi biliyordum, Atam, yukarılarda bir yerlerde dinliyordu, kurduğu Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerini.. Bizimleydi Yaşam Vadisi'nde.. Bizimle yaşıyordu.
Bu gençler ona layık olduklarını göstermişlerdi, onu yaşatıyorlardı..
..Ve onu gördüm de.. Açık Hava Tiyatrosu'nun üzerine bir ip germişler.. O ipten aşağı rüzgarla nazlı nazlı dalgalanan bir kocaman Türk bayrağı sarkıyor..
Yanında da, ayni büyüklükte bir Atatürk portresi.. O artık ezber bildiğimiz, olmasa da gördüğümüz o kalpaklı, sivil resmi.. Atam gençlerine, Atam bize bakıyordu, çakmak çakmak gözleriyle.
Gözlerim nemliydi.. Derin derin içime çektim o havayı.. Derin derin içime çektim ve mırıldandım..
"Ne mutlu Türküm diyene.."
BDSO, ulusal ince duyguları, evrensel kurallarla terennüme devam etti..
Kevser Hanımın Nihavent Longası.. Nevit Kodallı'nın Telli Turnam'ı.. Sadi Işılay'ın Sultaniyegah Sirtosu.. Ünlü türkümüz, Katibim.. ve Fatih Atakoğlu'nun zamanın İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan dostuma, asker arkadaşıma ithaf ettiği "İstanbul.."
Bu sonuncuyu Şef Tepeli düzenlemişti. Ötekiler Oğuzhan Balcı'nın..
Şef Tepeli anlattı..
"Geçen sene, 40 gençle çalışmaya başlamıştık.. Bu gece bu sahnede tam 107 kişiyle varız.."
Bir ilçede, korosuyla birlikte 107 kişilik senfoni orkestrası..
El Sistema dünyaya örnek olmuştu.. BDSO, İstanbul'un 39, yetmez, ülkemin tüm ilçelerini heyecanlandırmalı..
BDSO, Atatürk'ümün gençliğinin, Güzel Sanatların her dalında, nasıl fırsat kolladığını, o fırsat verildiğinde, nasıl başardığını kanıtladı işte..
Açın kollarınızı yöneticiler!.
Açın kollarınızı ve kucaklayın gençlerimizi..
Murat Başkanım, seni nasıl candan, nasıl yürekten kutlarım!.
Atatürk'ün yolunda yürümek, budur işte..
***
Öyle heyecanlı, öyle coşkuluyum ki, yazmaya doyamıyorum. Köşenin nerdeyse yarısı doldu bile.. Daha cumartesisi var, hafta sonumun.. Daha pazarı var..
Onlar da yarına..