Hatay notlarına ara vermiştim, yazacak daha tonla şey varken..
Elim "Hatay" yazmaya gitmedi günlerce de..
Gittiğimiz, gezdiğimiz Hatay'ın her santimine imza atan, harika bir Valiydi, Erdal Ata.. Bizim Mekteb-i Mülkiye'nin rozetini bir V harfi çerçeveler.
V'nin sağ ucu, İ harfidir, ayni zamanda..
Vatan İdaresi demektir bu V ve İ!.
Erdal Ata, tam da bu Mülkiye'den yetişmiş "Vatan İdare eden vali"ydi işte.. Aralarında dolaştığım Hatay halkı da nasıl seviyordu onu..
"Emekliliğime bir yıl kaldı.
Başladığım bazı işler var. Onları da bu yıl bitiririm İnşallah" demişti, bir muhteşem müzeye çevirdiği Vilayet Konağı'nı bana gezdirirken.
Bir sabah kalktım ki, Valiler Kararnamesi çıkmış. Hemen açtım sayfayı.. Görevden alınan ve Ankara'da boş oturmaya çağrılanlardan biri de Erdal Ata..
Görevden alındığına değil, başladığı işleri bitiremeden alındığına ne kadar üzgün olduğunu tahmin ederken, hadi gel de "Hatay" yaz bakalım, yazabilirsen..
Anca kendime geldim. Kusura kalmayın.
Hatay sizi unutmayacak.
Orda hep yaşayacaksın, Mülkiyeli Kardeşim!.
***
Sevgili Dost Hüseyin Yayman'ın bize yer ayırttığı o dünya şirini, eski sabun fabrikasından dönüştürülmüş, Savon Otel'de çok dik merdivenler yüzünden kalamayacağımız anlaşılınca, o tarihi butik oteli geride bıraktık ve Ottoman Palace'a transfer olduk neşeli gecenin son saatlerinde..
Ottoman, Savon'un aksine, modern, hayli büyük bir de luxe otel. Şehir merkezine 10- 12 kilometre falan.
Gecenin bir yarısı geldik ki, girişin iki yanında, ellerinde Türk bayrakları tutan iki yeniçeri heykeli..
Lobi çok geniş.. Yüksek tavan sütunlar üzerinde duruyor. Her sütunda bir Osmanlı Padişahı'nın tablosu var.. Odanıza sizi götürecek asansör girişin tam karşısında ve hemen orada devasa bir Atatürk..
Kocatepe'deki Atatürk.. "Uykuya dalmadan önce beni düşünün" der gibi..
Atatürk sevgisini duymadığınız, hissetmediğiniz yer yoktu, Hatay'da..
Sonunda sordum da içlerine girip..
"Bugün Hatay'da evinden barkından kopup kaçmış 400 bin Suriyeli göçmen yaşıyor. Perişan hallerini görüyoruz.. Kalanlar daha mı iyi?. İdlib'in top sesleri burdan duyuluyordu, o kadar yakın..
Mustafa Kemal, Hatay'ı
Türkiye yapmasaydı, biz
Suriye'de kalsaydık, göçsek, halimiz işte meydanda..
Kalsak işte meydanda.. Bazı Avrupalılar ve Suriyeliler, haritalarında Hatay'ı hâlâ Suriye sınırları içinde gösteriyorlar. Ya sahiden Suriye'de kalsaydık?.
Hatay'ı, Suriye olmaktan kurtarıp, Türkiye yapan Atatürk'e hem de nasıl minnet borçlu olduğumuzu asıl bugün anlıyoruz" diyorlar..
Hemen her şeye iyi gelen şifalı sulara sahip Ottoman Termal Otel'deki asıl çağdaşlığı sabah olunca gördüm..
Ottoman'ın etrafı orman.. Nasıl orman?. Pek de ağacı olmayan şehirlerarası yoldan, otel yoluna sapar sapmaz kendinizi bir korunun içinde buluyorsunuz..
İnsan eliyle yapılmış bir koru..
Otelin sahibi Ali Güngör'ü hem de nasıl kutladım.
Bizde adet, önce bina yapılır..
Sonra yıllarca bekle ki çevre düzenlensin..
Çocuklar görürse iyi..
Oysa Ali Bey, araziye bir otel, bir AVM, bir Hastane, bir de villalardan oluşan uydu kent yapma kararı verince, önce çevre düzenlemesi için kolları sıvamış ki, inşaatlar biterken, ağaçlar da gövdelensin.
Binalardan önce bir yeşil, yüzlerce bitkinin yaşadığı, botanik bahçesi örneği bir vaha yaratmış..
Boynuna sarıldım "Bravo sana" diyerek.
Biz otelde kalmaya değil, Antakya'yı görmeye geldik ama, Ali Bey de aileyi şahsen ağırlamak için çırpınıyor.. Baktı otelde pek vakit geçiremiyoruz, Samandağ'a gittiğimiz günü seçti. Yolumuz üzerinde üç villa yapmış ailesine.
Biri kendi, ikisi oğulları için..
"Gezin, dolaşın, yorulun..
Dönüşte bize uğrayın..
Bana özel künefemi ikram edeyim" dedi..
Kaçırır mıyız?.
O akşam üzeri gittik ki, ayni benim çocukluğumun köyü.. Tavuklar, köpekler, kediler, koyunlar, inekler arasında bir villa..
Kara tavukları gösterdi.
"Bunlar Fransızların sembolü horoz ve tavuklar. Fransa'dan çıkarılmaları yasak. Yumurtalarını çantamda getirdim. Burdaki civciv makinemden çıkardım" dedi.
Bir koca tepsi künefeyi hem de nasıl temizlemiştik ki, ahçıbaşı yarım saattir az ilerde karıştırdığı dev tencereyi getirdi..
Kaşıklarımızı daldırdık.. Bu da Güngör ailesine has özel bir tatlıymış..
"İrmik helvası" dedi.. Vallahi de, billahi de, demese bilmem mümkün değildi. Ben ki irmik helvasına bayılırım.. Bu başka bir şey!.
Ali Bey, "Oteli saymam.. Bir daha gelişinizde, burada bu villada kalacaksınız.. Bir mangal yapacağım ki size" dedi..
Bu Hatay başka.. Bu Hatay insanı başka inanın..
Bu Ali Güngör'ü hayatımızda ilk defa gördük..
Bakar mısınız?.
***
"Hatay Lezzetleri"ni de haftaya anlatacağım, ağzımın hâlâ akan sularını kesebilirsem..