Fransızların bayıldığım lafıdır!. "Güzel Sanatlar içinde en güzeli, Güzel Yaşama Sanatıdır!."
Nedir peki Güzel Yaşama Sanatı'nın sırrı?.
Hayatın içindeki güzellikleri görebilmek, sezebilmektir. Yetenek istemez Kendinizi zorlayın yeter..
Doğrudur, hele günümüzde, insanı kahır kere kahır edecek olaylar yaşıyoruz.. Televizyonlar o haberlerle dolu. Gazeteler de öyle.. Onlara kapılıp gittiniz mi, hayatınız, öfke, nefret ve kinle dolar.. O zaman nasıl güzel yaşayacaksınız, yaşayabileceksiniz..
Şöyle..Hayatta, o sizi kahreden hayatta, o kadar da güzel şeyler de var ki?. Tembellik etmeyin. Kalkın, arayın, yakalayın.. Sizi bir yerde bekliyor mutlak..
Karşımdaki resme daldım gittim.. Mehmet Ali Dinçer'in bir tablosu bu. Bir oda.. Basit, sıradan bir oda ve üç beş parça eşya.. Masa, sandalyeler falan filan.. Aklıma hemen Van Gogh geldi.. En sevdiğim ressamdır.. Onun da öyle bir resmi var. Oda ve birkaç basit eşya..
Hayalim bu iki tabloyu yan yana koydu birden.. Niye böyle çalıştı beynim?.
Bir gün evvel New York Times'da bir makale okumuştum.
Hollanda'da bir müze Eski ve Yeni'yi karıştırarak ortalığı sallamış. Açtığı sergide, klasiklerle, modernleri yan yana koymuş..
Mesela Rubens'in dünyaca ünlü Helena Fourment'in Portresi'nin yanına, 1970 yapımı Maria Lessing'in "Nü"sünü yerleştirmiş..
Klasikle çağdaşı yan yana getiren Hollanda Müzesi'ndeki Rubens ve Maria Lassing'i bir araya getiren köşe. Serginin adı "Zamanın Şekli.."
"Rubens mezarında dönmüştür" diyenler de olmuş ama klasikle çağdaşı yan yana görmek genelde fevkalade etkileyici olmuş. Başka galeri ve müzeler de ayni işi yapmayı düşünür, hatta yapar olmuşlar. Enfes bir yazıydı, New York Times'daki.. Beni öyle etkilemiş ki, kafam Van Gogh'u tarihin derinliklerinden aldı, İstanbul'a, Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü Nedret Sekban Atölyesi'nden 2016'da mezun olan M. Ali Dinçer'in yanına astı.
Bu resim, M. Ali Kardeşimin mezuniyet tablosuymuş.
Sergide birbirinden güzel, birbirinden düşündüren tablolar var..
Ne sergisi?. Hangi sergi?. Nerde?.
Yazmam lazım tabii. Tepesindeki "Deniz Bank" yazısı her yerden görülür, bu bankanın Zincirlikuyu'daki Genel Müdürlük binasının.. İşte onun giriş katında bir galeri açtı, sanata fevkalade meraklı, fevkalade destek olan Genel Müdür, Hakan Ateş kardeşim. Çok yakın dostumdur. Çok severim. Halkla İlişkiler sorumlusu Perihan Kardeşim de muhteşemdir. Onunla bir Batı Trakya gezisi yapmıştık, hala hayalimden aklımdan çıkmaz.. Kavala'ya dek gitmiştik. Günlerce yazmıştım.
İşte o Peri "İlle gidelim, görmen lazım bu sergiyi" diye tutturdu. Tutturmakla kalmadı, aldı beni götürdü sonunda.. Sonunda çünkü sergi bitiyor.. Baktım işi gücü bırakmış, Hakan Müdürüm de orda.. Nedret Hoca ve sergiye katılan hepsi öğrencisi sanatçılar da.. Dolaştım. Bir daha dolaştım. O kadar bayıldım çünkü. Hele o gençlerle tanışmak coşturdu beni..
Cansu Kahraman, hayalle gerçeği buluşturmuş, hayal meyal kullandığı fırçasıyla. Deniz kenarında bir kaya.. Ayaklarını sarkıtıp oturmuş bir kız. İki kedi ona bakıyor. Önünde bir salıncak.. Gökten geliyor ipleri. Arkada bulutların arasında bir salıncak daha uçuyor.. Nerden gelip nereye uçuyor bu salıncak?.
Elif Aydemir.. İşte bu.. Klasikle Çağdaş'ı birleştirmiş portreler nasıl çarpıcı.. Ama en çarpıcısı distopik bir orman resmi.. Hepsi kurumuş ağaçların. Kurutmuş, öldürmüşüz dünyayı. Ama o kuru ağaçlar nasıl canlı resimde.. Yaşamak için çırpınıyorlar sanki..
Elifko.. Bu onun sanat adı. Her resmi çarpıcı.. Ama bir Freud'un Tabağı var. Bir yemek masası.. Masada bir tabak. Tabağın içinde büzülmüş iki insan. Bir de gazete var, kıvrılmış. Le Monde.. Yani "Dünya!."
Hatitze Achmet.. Yani Hatice Ahmet. Yunanistan doğumlu. Öyle yazmışlar nüfusa.. Bir Botanik Bahçesi boyamış, bu kadar olur..
Tünay Tunç.. O da komşu doğumlu. Razgrad'lı.. Enfes çalışmalar gene.. Onun da bir oda resmi var. Ama Van Gogh ve M. Ali Dinçer'den farklı. Onun odasında bir de canlı var. Yatağın üzerinde oturmuş bir kadın. Arkasındaki pencereden dışarısı görünüyor. İpte asılı çamaşırlar. Yıkanmış. Birisi kırmızı bir battaniye..
Dur. İlk resme geri dön. "Gece" adlı resmine. Yatağın üzerinde gene siyah elbiseyle ölü gibi bir kadın yatıyor. Perdenin kenarında da bir erkek, kaçıyor sanki. Kadının beyaz çarşafının üzeri kıpkırmızı.. Hayır kan deği bu.. Öylesine konmuş bir battaniye..
O battaniye işte son resimde yıkanmış ve ipe asılmış kurusun diye.. Yani.. Kırmızı battaniye üzerinde kan vardı mutlak, bu iki resmi yan yana koydunuz mu?. Ama gene yan yana koydunuz mu, kadın ölmemiş.. İşte oturuyor yatağın üzerinde..