Yani sabah nasıl keyifsizim.. İçimden Yaso'ya telefon edip "Bugün gelmiyorum. Köşeye bir özür koy" demek bile geçti içimden. Bahçemdeki güneş, çiçekler, böcekler ve kedilerle biraz toparlayıp yola çıktım.
Odama girdim, oturdum..
Bilgisayarımı açtım, kapıdan Sabri kardeşim girdi. Elinde tepsi.. Buzlu suyumu ve sade kahvemi getirmiş, her sabah olduğu gibi. Gözümün ucu ile masanın ucuna bıraktığını gördüm.. Yarım yamalak bir "Teşekkür" dedim.
Gitti.
Kahvemden bir yudum almak için fincana uzanırken, yanında bir kırmızı şey gördüm.. Düğme gibi..
Hayır değil..
Sabri, Fincan'ın tabağına bir uğur böceği koymuş. Plastik.. Çocukken köyde ağbimle durmadan arardık. Uç uç böceği.. Avcumuzun sırtına koyardık "Yolculuk varsa uç!. Yoksa uçma" diye tekrar tekrar bağırırdık böceğe..
Uçtu mu, biz de uçardık ağbimle, yolculuk var, diye.. Öyle severdik seyahati!.
O küçük parmağımın tırnağı kadar böcek bir mucize yarattı. Tatsız, keyifsiz başlayan günümü aydınlattı. Kahvemi yudumlarken bilgisayarıma nasıl keyifle döndüm, bilemezsiniz..
Amerikalılar "Sweet nothings" derler.. "Hoş hiçbir şeyler!."
Sabri'nin minnacık plastik böceği nasıl bir mucize yarattı bilemezsiniz. Bugün bu köşeyi okurken keyif aldıysanız, sebebi Sabri'dir.. Yaptığı o minnacık hoşluk, ama günümü mucize değiştiren hoşluk..
Sevdiklerinizden, dostlarınızdan "Hoş hiçbir şeyler"i esirgemeyin. Hatta düşünün, bulun ve yapın..
Sık sık yapın!.
Siz yapın.. Size de yapsınlar..
Bakın gününüz, dünyanız nasıl değişecek!.