Aynen öyle.. Acil bir yasa çıkarmamız gerek, hem insanımızı, hem ülkemizi korumak için..
Neden, kimden?.
Önceki gece ana haber izliyorum..
İki fevkalade aklı başında adam gördüm. Görünüşleri, konuşmaları, öyle kolay kolay kandırılacak gibi değil. Ama kandırılmışlar ve bankaya, kuyumcuya koşmuşlar. Tüm varlıklarını çekip ya da satıp, kendilerini telefonla arayan dolandırıcılara teslim etmek için..
Etraflarındaki kimseye de tek kelime etmemişler, telefondaki ses öyle tembihledi diye..
Allahtan akrabaları hallerinden şüphelenip polise haber vermişler de, her ikisini de son anda polis kurtarmış. Tuzak da bu sayede haber olmuş zaten..
Adamın birine "Nasıl inandın" diyorlar.
Cevap veriyor.. "Polise inanmayacağım da kime inanacağım.." Buyrun, burdan yakın..
Durmadan anonslar.. Durmadan ceplere mesajlar geliyor devletten. Durmadan gazetelerde haber okuyoruz, telefon dolandırıcılarının tuzağına düşenlerle ilgili.. Durmadan yazılar yazıyoruz.. "Düşmeyin" diye..
Havaya.. Adamlar işlerini öyle iyi biliyorlar ki, en akıllılarımızı dahi kandırıyorlar. Tuzağa düşen profesörler var, biliyorsunuz..
Nasıl beceriyorlar peki!.
"Akşam ana haberde gördüm, iki kurbanı" dedim ya.. Ayni günün sabahında benim bir arkadaşım da kurban oluyordu, onu da yaşadım, bizzat..
Ev telefonundan aramışlar.. Masallarını anlatıp "Bankadaki hesabını" istemişler.. Beni aradığında, sesinin tonundan, heyecanını anlamamam mümkün değildi.
"Sen de mi Brütüs" diye bağırmak istedim..
"Yapma yahu" dedim..
"Ama Hıncal Ağbi, eşimle, benim ve onun ailesi ile ilgili öyle bilgiler verdiler ki.. Adam polis olmasa nerden bilecek bunları.. Adını ve sicil numarasını da verdi.. '155'i ara, sor bu sicil numarasını hemen şimdi' dedi.. Nasıl yalan olabilir ki?. Ben 155'i değil, ortak dostumuz Emniyet Müdürü falancayı aradım. Sicil numarasını tahkik etmesini rica ettim.." "Senin gibi birini inandırmak için başka yol var mı?. Tabii kanmanı sağlayacak şeyleri söyleyecekler" dedim.. İnandıramazlarsa, hesabını boşaltır, elinle götürür müsün?.
Sesinden hâlâ şüphede olduğunu hissettim.
Hemen o Emniyet Müdürü dostumuzu aradım.
"Alo" der demez, anlattı, kendisine edilen telefonu..
"Ne yaptın" dedim..
"Ona 'Sakın inanma.. Polis asla telefonla aramaz. İcap ediyorsa gider evinden, işinden alır. Telefon geliyorsa, sahtekârdır, dolandırıcıdır.
Telefonun fişini çek, tamam' dedim. Bitti o iş" dedi.
"Hayır bitmedi" dedim.. Hâlâ şüphede.. Şimdi ona bir mesaj at 'O sicil numarası sahte. Öyle bir polis yok' de ki, kesin inansın!." Öyle yapmış. Mesajı alınca da bizimki telefonun fişini çekmiş..
Ancak o zaman!. Akşam kendi anlattı.. "Mesaj gelince fişi çektim" dedi..
Bir günde iki izlediğim, bir yaşadığım üç olay birden.. Ya bilinmeyenler.. Ya gidip ödemeyi yapanlar..
Kim binlerce lirasını teslim eder de "Benim Fetö'yle, PKK ile ilgim varmış" diye açıklayabilir ki?. Tabii ki saklayacak..
O zaman..
O zaman dehşete bakar mısınız?.
Bir tek bir büyük ilimiz Emniyeti'nin belirlemesine göre, 2015'te "Telefonculara" teslim edilen para ilde 50 milyon lira civarında..
Nereye gidiyor peki bu paralar?.
12 Eylül öncesi günleri hatırlayın..
Teröristler soyardı bankaları.. O paralar teröre giderdi sonra.. Terör çeteleri beslenirdi soygun paralarıyla..
Bugün niye benzeri olmasın?.
O zaman ellerinde silah maske ile girerlerdi şubelere.. Şimdi, insanlar kendi hesaplarını, kendi elleriyle soyup bunlara teslim ediyorlar..
Ve işte durum meydanda.. Alınan önlemler yeterli olmuyor..
Neden?.
İnsanlar inanıyor.. Adamlar telefonda öyle bilgiler veriyorlar ki, dinleyenler inanıyor.
Peki bu bilgilere nasıl ulaşılıyor?.
En kuvvetli tahmin.. Rüşvetle..
Bankalarda, kredi kartı bölümlerinde, tapu dairelerinde, emekli sandıklarında satın aldıkları adamlar var.. Onlar kurbanın her şeyini, eşinin kızlık soyadını bile biliyorlar, evrak ellerinde.. Sonra bazıları, bunları soygunculara satıyor.. Başka türlü bu kadar "İnandırıcı" bilgiye ulaşmak mümkün mü?:
Çete bunlar.. Ahtapot gibi her tarafa el atmışlar. Onun için bunca uyarıya rağmen başarılı oluyorlar..
Demek ki?..
Demek ki, mevcut yasalar, soygunları ve terörün bu yolla beslenmesini önlemeye yeterli değil..
Yeni önlemler gerek.
Torba Yasalarla bir gecede neler değişiyor biliyoruz. O zaman acilen bu tür dolandırıcılığın önünü kesecek yasalar da çıkarılmalı..
Birincisi.. "Kendisini polis, ya da savcı, ya da bir başka devlet görevlisi gibi tanıtmanın cezası" silahlı gasp gibi, 20 yıla kadar hapis olmalı ki, bu kadar korkusuz, pervasız, "Savcıyım, polisim" diyemesinler.
İkincisi.. Bankalar ve tapu daireleri görevlileri, aniden yüklüce para çekmek isteyenler ya da evini barkını satmak isteyenlere, hele yaşlı kişilerse mutlak "Evladın, yakının yok mu, onunla gel" demek, olmadı en küçük şüphe anında polisi uyarmak zorunda olmalı.. Mecbur tutulmalı. Uymayanlar için de Türk Ceza Kanunu'na yaptırım konmalı.
Üçüncüsü.. Her İl Emniyet Müdürlüğünde, telefonla dolandırıcılığı takip edecek özel şube müdürlükleri kurulmalı.
Dördüncüsü.. Bu şubelere 155 gibi bir özel bir numaradan hemen ulaşılmalı. Evinden veya cebinden aranan, öbür telefondan bu numarayı çevirip, kendisini arayan numaranın polisçe derhal izlemeye ve kayda alınmasını sağlamalı.
Beşincisi.. Tüm televizyon kanalları, her program aralığında çok kısa hazırlanmış bir Kamu Spotu yayınlamaya mecbur tutulmalı..
Günde en az elli defa..
"Vatandaş!. Polis ve savcı asla telefonla aramaz.
Bunu unutmayın. Telefonda 'Ben savcıyım, polisim' diyen herkes dolandırıcıdır."
Lafı uzatmaya kafa karıştırmaya gerek yok.
Slogan ezberletilmeli sadece.
"Polis ve savcı asla telefonla aramaz!."
Hepsi bu!.
Tehlike büyük, Ey devlet.. Görünen 50 milyonu aşmışsa bir yılda, görülmeyen, bilinmeyen ve teröriste teslim edilen gerçek para 1 milyarın üstündedir.
Terörü besleyen bu kaynak kurutulmalıdır..
Derhal!.. Acilen!..
Acil yasalarla!..