Seyyahlar ve gazeteciler arasında yapılan ankette, Oslo dünyanın en mutlu kenti seçilmiş..
Haber ayrıntılı değildi. Oslo neden en mutlu yazmıyordu.. Ama ben okurken Coşkun Ağabey'i andım.. Nurlar içinde yatsın, Coşkun Özarı ağabeyi.. Bir maç için Oslo'daydık. Sabah otelden çıktık, şehri dolaşıyoruz..
Kaldırımlar dikkatimi çekti.
Nerdeyse yoldan bir çizgiyle ayrılıyor.
Bir santim ya yüksek, ya da değil..
Bizdeki nerdeyse 20 santim, yaşlıların bastonla bile çıkması zor, hele engelliler için imkânsız kaldırımlar geldi gözümün önüne..
"Bu kentte nerdeyse kaldırım yok, Coşkun Ağbi" dedim..
"Hıncal" dedi, "Bir ülkede uygarlık, kaldırım yüksekliğiyle ters orantılıdır.. Ne kadar alçak kaldırım, o kadar yüksek uygarlık!."
Bizdeki o yirmi santime çıkarılmış kaldırımlarda gene de park etmiş ve yayaya yürüme hakkı tanımayan kaldırımları hatırladım..
Kaldırımda yer olmadığı için akan trafik içinde yürümek zorunda kalan çocukları, yaşlı teyzeleri..
Uygar ülkelerde kentler önce yayalar içindir. Öyle planlanır..
O zaman da o kentte yaşayan insanlar mutlu olurlar..
Şehr-i Stanbul'da bana bir yürüyüş yolu söyleyin, o dünya güzeli Boğaz'da ki, arabalar park etmesin..
Havaya yükselen oltalar arasında korkmadan yürüyün?.
Kaç parti, kaç belediye değişti yıllardır..
Bir teki, yayaya sahip çıktı mı?.
Tüm planlamalar otomobiller için..