Geçen hafta sonu, genç yaşta kaybettiğimiz bir asker arkadaşımı, Mamak Muhabere Okulu Yedek Subay bölüğünde ayni koğuşu paylaştığımız 4143 numaralı Uluğ Nutku hocamızı Aşiyan Mezarlığı'nda uyuduğu yerde andık.
Özdemir Asaf ve Gündüz Kılıç'la komşu mezarı, yeşil ağaçların arasından, Boğaz'a bakıyordu..
İstanbul'da değildim, cenazesine katılamamıştım. Ebedi uyku yerini görünce "İşte tam ona göre bir yer" dedim.. "Dünyayı arasak daha uygununu bulamazdık."
Muhabere Okulu'nun en sessiz, en az konuşan ama en çok düşünen adamı için daha uygun yer olur mu, siz söyleyin..
Ölümünün ardından yazdığım satırları bugün onu bir de burda anarken, bir daha sunuyorum..
***
Tam altı ay, ayni koğuşta uyuduk. Tam altı ay, sabah, öğle, akşam, ayni yemekhanede, ayni masada yemek yedik..
Uluğ Nutku'dan söz ediyorum..
Mersin Üniversitesi Felsefe bölümünü kuran Prof. Dr. Uluğ Nutku'dan..
İnanmanın Felsefesi, Daha Güncel Felsefe, Şiir Damlası Tarihi, İnsan Felsefesi ve daha nice yapıtların yazarı Uluğ'dan.
77. dönem Muhabere Yedek Subay Okulu öğrencileri olarak, 1965 yılı ekiminde Mamak'ta toplanan 198 kişiydik, bizler.
Uluğ ve ben, Yedek Subay Bölüğü'nin Haber Merkez Takımındaydık. 6 ay sürerdi eğitim o zaman. Sonra da 1.5 yıl, subay olurduk. 6 ay asteğmen, 1 sene teğmen..
Şimdi 10 ay askerliği çok görüp, bedelli peşinde olanlara bakıyorum da..
Uluğ, bölüğün en, ama en sessiz kişilerindendi. İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Asistanı iken, askere gelmişti. İki merakı vardı.. Boş zamanlarda ya okurdu, ya kendi kendine satranç oynardı, bir köşeye çekilip..
Hafta sonu tatillerinde şehir iznine çıktığında, satranç masasının başına geçip, yanına da nargilesini koydu mu, dünyanın en mutlu adamı olurdu.
Bu sessiz adama nasıl takılırdık. Duymazdı sanki.. En acımasız şakalarımıza aldırmaz, yanıt vermezdi. Bir gece, hiç beklemediğimiz bir şey yaptı. Nargile üzerine, bütün yatakhaneyi kahkahaya boğan bir kırmızı noktalı fıkra anlattı, nasıl olduysa..
Ve fıkra daha o gece "İnanmazsın ama Uluğ anlattı" diye bütün yatakhaneleri dolaşınca, bir anda bölüğün sevgilisi oldu.
Ama o kadar. Kura çekip yurdun dört bir yanına dağıldığımız, yani ayrıldığımız güne kadar, tüm ısrar ve baskılarımıza rağmen, bir fıkra daha anlatmadı, Uluğ Hoca..
Onu bir daha da görmedim.. Ölüm haberini içim hem de nasıl cız ederek okuyunca gazetelerde.. Kitaplığımdaki Muhabere Okulu 77. Dönem Yedek Subay Yıllığı'nı raftan indirdim. Uluğ Nutku sayfasını aradım, buldum ve bir daha okudum..
"4143 Uluğ Nutku
İstanbul, 1935
Edebiyat Fakültesi, Felsefe Asistanı.
Bölüğün biricik Filozofudur.
Hayatta her şeyini iki ihtimale bağlar.. Boş zamanları da iki ihtimallidir. Okumak ve satranç oynamak.. Ama her ikisinde de profesyoneldir.
Hiç kimsenin anlamadığı eserleri okur, satrancı da beynelmilel turnuvalarda oynar... Nargile içmeğe de bayılır. Tömbeki ve marpuç üzerine yaptığı felsefi konuşma büyük bir hayranlık uyandırmış ve o güne kadar adı dahi bilinmeyen Uluğ, sınıfın sevgilisi olmuştur. Bütün bölükte elektrikten çarpılan tek adamdır. Elektrikten kalmasına kendisinden çok, dersin hocaları üzülmüştür."
O 198 kişiden kaç kişi kaldık acaba?.
Sevgili Uluğ,
Takım komutanımız, teğmen, sonra büyükelçi Tugay Özçeri başta, Mamak Muhabere Okulu A binasından kimlere rastlarsan yukarda, selamlarımızı ilet, olur mu?
***
Sevgili Eşi ile tanıştım Aşiyan'da.. Anıları paylaştık karşılıklı.. Sevgili eşi "O nargile fıkrasını bana da anlatmıştı" demez mi?.
Ben gene de yazamıyorum!.