Çanakkale'den döneli iki haftayı aştı.. Dönüşte yol boyu dinledim.. Sonra bir daha çıkaramadım arabamın müzik setinden.. Hâlâ o dönüyor.. Sevgili yeğenlerim Serpil'e geldikleri için, durmadan Tuzla'ya gidip geliyorum. Uzun yolu kısaltıyor..
Bir daha.. Bir daha.. Defalarca..
Nasıl mı geldi bana albüm?.
Çanakkale'deki o muhteşem "Üç Tenor" konserinden sonra, size anlattım, o şirin ve lezzetli sahil lokantasında (Yalova) dünya keyiflisi bir yemekte buluşturdu bizi organizasyon.. Bizim tenorların sadece sesleri değil, sohbetleri de müthiştir. Kahkahalar arasında geçerken gece, yanımda birini hissettim.
Ayakta duruyor. Hiç görmediğim biri..
"Ben Hakan Ali Toker" dedi..
"Bu albümü size vermek istiyorum.."
Sohbeti bölmemek için lafı uzatmadım.
Teşekkür edip aldım.. Hiç dikkati çekmesin, kimse "Bu ne" diye merak etmesin" diye sanki özel hazırlanmış, soluk bir kapak. Fazla bakmadan tabağımın kenarına koydum. Genç adam da yandaki masada dostlarıyla yemek yiyormuş meğer.. Gitti, az öteye oturdu..
Yemek bitip kalkınca, albümü gene bakmadan arabaya getirdim. Hemen yanımda bir plak gözü var.
Oraya bıraktım.. Ertesi sabah İstanbul için yola çıktık..
Çanakkale Boğazı'nın o muhteşem manzaralı ve de deniz ve çam kokulu yolları geçilince, plak gözüne uzandım ki, bir gece evvel gelen o silik albüm orda.. Elime aldım. Üzerinde posta pulu büyüklüğünde resimler var.
Bazılarını tanıyorum..
Melihat Gülses!. Türk Sanat Müziği'nin en güzel seslerinden.. Tuncay Kurtoğlu.. Harika sanatçı..
Devlet Opera ve Balesi'nin o unutulmaz Mardin Cumhuriyet Meydanı Konserinden beri en sevdiklerim arasındadır. Müthiş bas bariton.. Türkülerimizi de öyle muhteşem okur ki.. Ve Caner Akın.. Genç tenorlarımızdan..
"Yahu bu üçünü bir araya getiren albüm nedir acaba" dedim ve CD'yi kabından çıkarıp, arabanın müzik setine taktım ki.. Takış o takış..
Albümün adı "Şairane Sevdalar!." Grup Abra diye de bir isim var, kapakta, ilk defa duyuyorum onu da..
Albüm dönmeye başladı.. Artık nerdeyse ezber bildiğimiz Sessiz Gemi'nin melodisi yayıldı arabanın içine.. Melihat Gülses söylüyor, Yahya Kemal'in Nâzım Hikmet'in annesi için yazdığı dizeleri..
Ardından Nâzım Hikmet!. "Sen!." Tuncay Kurdoğlu, okumuyor Nâzım'ı.. Yaşıyor..
Sonra gene Melihat!. Gene Nâzım.. Tahir ile Zühre.. Bu defa söylemiyor, müziğin üzerine şiiri okuyor Melihat, o öldüğüm, bayıldığım, bu köşede kaç kez yazdığım dizeleri..
"Yani sen elmayı seviyorsun diye Elmanın da seni sevmesi mi şart mı?."
..Ve bir düet geliyor içime düşen..
"Unutamadığım!.." Ahmed Arif..
Ankara'daki o olay yaratan Öncü gazetemizde, elindeki pirinç çubukla odama dalıp "Bu nasıl Türkçe" diye bas bas bağıran düzeltmenimiz Ahmed Arif.. Canım kadar sevdiğim, dostum ağabeyim..
Ve Ahmed Arif'in dizelerini Melihat ve Tuncay yaşatıyorlar, yıllar sonra..
Türk şiirinin birbirinden güzel 23 şiirini, aşk üstüne yazılmış en güzel dizeleri seslendiriyor üç solist..
Çalanlar içinde Okay Temiz var.. Serkan Çağrı var..
Devler var..
Tuncay bir "Mavi Liman" söylüyor..
"Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın..." derdi Cem Karaca.. Vatan aşkının, vatan hasretinin en müthiş şiiriydi o.. Cem Karaca söylerken için için ağlardım hep, 70- 80'li yıllarda.. Tuncay da nasıl yürekten söylemiş ki, yüreğimize hançer gibi saplansın diye..
..Ve Veysel.. "Çiğdem der ki ben alayım.." Melihat!..
Orhan Veli'nin adını duyuran ilk şiirlerden biridir, "Sere serpe!." Hani o "Ama olmaz ki/ Böyle de yatılmaz ki" diye yakındığı.. Genç tenor Caner Akın ne kadar güzel okuyor, Mahmut Abra'nın bestelediği satırları..
Mahmut Abra, gurubu kuran, albümü yapan "Okullu" piyanist ve besteci..
Ve ardından benim en sevdiğim Orhan Veli..
"Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda.." Kuzen Ahmet'le (Kışlalı) hafta sonları verdiğimiz ev partilerinde kaç güzel kızın kulağına okudum o satırları..
Melihat okuyor bu defa..
Sonra "Davet!.."
Nazım'ın en bilinen şiiridir, hani şöyle başlar..
"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim."
Şöyle de biter..
"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim..."
Tuncay'la Caner bir düet yapmışlar ki bu kadar olur.. Müzik Abra gene..
.. ve Yahya Kemal "Körfezdeki dalgın suya bir bak"ını, Osman Nihat Akın'ın ünlü bestesi ile Melihat Gülses'den dinliyoruz bu defa alaturka..
..Ve benim köşemde sık sık adını duyduğunuz "Abbas"ı yaratan dizeler.. Cahit Sıtkı'nın dizeleri tabii..
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam" diye başlar ve acı gerçekle biter..
"Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan." İşte o dizeleri Caner Akın bana okuyor sanki..
Karacaoğlan olmadan olur mu, Şairane Sevdalar!.
Tuncay okuyor tabii ve de ne okuyor..
"Güzel Ne Güzel Olmuşsun,
Görülmeyi görülmeyi,
Siyah zülfün halkalanmış... Aman aman
Örülmeyi örülmeyi. Çağır Karacaoğlan çağır,
Taş düştüğü yerde ağır,
Yiğit sevdiğinden soğur... Aman aman
Sarılmayı sarılmayı."
..ve bir efsane Zülfü Bestesi.. Bedri Rahmi'nin muhteşem dizeleri üzerine..
"Yiğidim aslanım burda yatıyor" diyenler de Melihat ve Tuncay!.
Bir unutulmaz Orhan Veli daha.. "Gün olur alır başımı giderim.." Ne güzel Orhan Veli'dir o..
Ve ne güzel okuyor Caner..
..Ve final!..
Hasretine hâlâ alışamadığım büyük dostum, can ağabeyim Yaşar Kemal'le geliyor..
"Ey Ahali" diye haykırır ya usta..
"Ey Ahali!..
Duyduk duymadık demeyin..!
Bir çocuk kayboldu...
Elinde defne dalı,
Parmakları tan yeli,
Saçları darma dağınık,
Dalgalanır yağmur içinde...
Bulup getirene,
Görüp haber verene,
Aydınlık yepyeni bir dünya verilecektir...
Ey ahali bulan var mı?
Gören var mı?
İyiye, doğruya, güzele selam durulacaktır..."
Yaşar Kemal'i dile getirenler de Tuncay ve Caner..
İyi dinlemek, satır satır, kelime kelime dinlemek lazım, bu günlerde bu haykırışı..
Çünkü "Elinde defne dalı olan çocuğu" bir an önce bulmamız gerek..