Geçen hafta başı Beşiktaş'ı şampiyon ilan edenlere, 90'a adlı TV programında şu soruyu sormuştum:
"İşte ligin geri kalan 11 haftasının fikstürü.. Bana Beşiktaş'ın garanti kazanacağı bir maç söyleyin!.."
İşte Başakşehir ile puan farkı, hem de kendi sahasındaki Kayseri maçında "2"ye düştü. Galatasaray farkı 8'e indirip yeniden umutlandı. Hatta Fener bile potaya girdi.
Gelecek on hafta daha neler getirir bilinmez.
Çünkü bu ülkede istikrarlı futbol oynayan takım nerdeyse yok.. Hakem hataları ise, skor değiştirecek derecede ağır..
Aşağısı, aşağı yukarı belli belki ama, yukarda çok şey değişebilir..
Geçen haftanın maçlarına şöyle bir göz atalım..
Alanyaspor Fenerbahçe'yi yenmişken kaybetti. Susiç'in takımı, maçı 3 hatta 4-0'a getirecek pozisyonları kaçırdıktan sonra, akıl almaz şekilde geri çekilerek, Fener'in istediği futbola döndü. Savunması çok zayıf Fener, rakip üzerine gelmeyince rahatladı. Alanya oyunu kendi sahasında kabul etmenin cezasını ödedi. Ama bu ödemede, maçtaki tüm yorum haklarını, hem düdük, hem da kartlarda Fenerbahçe lehine kullanan hakemin de büyük payı vardı. Fener medyasının o hakem için övgü yarışına girmesi, gelecek haftaları da sağlama alma gayretinin göstergesiydi. Ali Palabıyık'ı bundan sonra Fener maçlarında sık görürsek şaşmayalım.
Galatasaray'da İgor Tudor'un başarılı olduğunu söylemek zor..
Şöyle ki..
Bir kadro düşünün.. Elinde dört bek var.. Sabri, Linnes, Cavanda, Carole.. Dört de kanat adamı var.. Yasin, Bruma, Rodrigues, Sinan.. Toplam sekiz.. Tudor'un oyun sisteminde bu 8 kişiden sadece 2'sine yer var iyi mi?.
3-5-2 oynuyor çünkü.. Elinde sağlam tek, bir tek stoper yokken, 3 stoperle oynuyor üstelik..
Büyük hoca kadrosuna bakar, maça bakar, ona göre taktik uygular. Maça bakar, ona göre B, hatta C planına geçer. Tudor'da bunların ikisi de yok. Riekerink gibi bir felaketten sonra gelmenin ürünlerini topluyor şimdilik. Şansı da yaver gidiyor.
Gençlerbirliği maçında Hakan Balta daha 19'uncu dakikada sakatlandı. Kenarda Sabri'yi görünce, hatalı 3-5-2'den sağlam ve etkin 4-5-1'ye döneceğini düşündüm. Gene hücum taktiği içinde. Sabri- Ahmet Çalık, Chedjou ve Carole geri dörtlüsü önünde Yasin, Selçuk, Tolga, Josue, Rodriguez.. İlerde de Podolski..
Hayır.. Carole'ü stopere alıp, 3-5-2'de ısrar etti.. Sabri sağ kanatta, Yasin solda olarak.. Josue/ Sneijder değişikliği de 3-5-2'yi değiştirmedi. Ancak 85'te Carole de sakatlanıp çıkınca, zorunlu olarak 4'lü savunmaya döndü.
Bu büyük hocaya yakışan bir şey değil..
İkincisi.. Oyuncu değiştirmekte geç kalıyor.. Sakatlıklar olmasa belki de hiç adam değiştirmeden oynayacaktı. Takım yorulduğunu bas bas bağırırken. Sneijder de, oyun gereği değil, Hollandalı'nın 30 dakika denenme gereği için, hem de o ana dek takımın en iyisi Josue'nin yerine alındı. Anlayın..
Beşiktaş'ı yenilgiden kurtaran, Sergen'in son 10 dakikada takımını akla hayale sığmaz geri çekmesi ve sanki "Ben Beşiktaş'a en az bir puan armağan edeceğim" demesiyle oldu.
18 üzerine 10 adam dizmekle savunma olmayacağını mahalle çocukları bilir.. 18 içinden vurulan bütün Kayseri topları, 20 metrede mutlak bir Beşiktaşlı ile buluşur ve kenar buna önlem almazsa, gol kesin gelir. Bağıra bağıra geldi.. Hatta 3'üncü de gelebilirdi.
Sergen gibi korkusuzluğu ile bilinen bir hoca da "Korkunun ecele faydasının olmadığını" bilmiyorsa, ne diyelim.