Humphrey Bogart ile İngrid Bergman'ın Casablanca'sını kaç kez izledim bilmem..
Benim kuşağımdakilerin hemen hepsi öyledir. Nasıl unutulmaz bir filmdi..
Sonunda, savaş yıllarında Casablanca'da bar işleten Rick (Humphrey yani) sevgilisine veda eder ve onu güvenli bir ülkeye uğurlar..
"Sonra Rick'e ne olur, diye merak ediyorsanız, Müttefik/ Allied işte bu sorunun cevabı gibi başlıyor" diyor bir Amerikalı eleştirmen. Kanada asıllı bir İngiliz James Bond'u, Bay Vatan (Brad Pitt), paraşütle açık şehir Casablanca'ya iniyor. Herkes var ama, hakimiyet Naziler, gestapolarda. Bay Vatan'ın adı aynen anladığınız gibi, Türkçe Vatan.. Kanadalı adamın adının Türkçe olduğunu yazdı Amerikan gazeteleri. Ama sebebini çözemediler. Biz de çözemedik, ama adamın müthiş vatansever olduğu kesin.
İlk yarı tam Casablanca'nın devamı gibi ve çok güzel sahnelerle geçiyor. Vatan, orada tanıdığı Fransız Direniş Hareketinden bir güzel kadınla tanışıyor. Marion Cotillard!. Ve Brad ile Angelina Jolie boşanıyorlar.. Aynen öyle.. Boşanmaya sebep olan film işte bu.
Angelina hele çölde kum fırtınası sırasında vitesi boşa alınmış araba, topaç gibi dönerken, içinde harika çekilmiş bir sevişme sahnesi var ki, en çok ondan pirelenip "Bunlar beni aldatıyor" diye açtı davayı..
Neyse.. Harika Casablanca sahnelerinden sonra Brad ve Marion İngiltere'ye yerleşip evleniyorlar ve bu defa tam Hitchcock vari bir casusluk filmi başlıyor..
Yani bu yarıyı pek sevdiğimi söyleyemem..
Ama bugünün Türkiyesi'ne bir gönderme var. Londra bombalanırken, İngilizler nasıl hiçbir şey yok gibi yaşamaya ve eğlenmeye devam ediyorlar..
Mağlup olmamanın, yenilmemenin, baş eğmemenin, dik durmanın gösterisi bu, düşmana! İçeriye de tam moral!.