Sevgili dostum, ağabeyim Dr. Nejat Eczacıbaşı'nın kurduğu İKSV Vakfı Müzik Festivali, 44 yıldır, benim idolümdür..
Söz söyletmem.. Söyleyenle de tartışırım sonuna dek..
Ama bu defa, ben kızdım.. Hem de "Sen de mi, İKSV" diyecek kadar kızdım..
Bu yıl seçtiğim programlar içinde en hevesle gittiğim "Eğer Müzik Aşkın Gıdasıysa, Durmadan Çalınız" oldu.
İki sebepten..
Birincisi tabii sanatçılar.. Dünyaca ünlü Rus piyanist Aleksey Volodin, Shakespere'in Romeo- Jülyet, Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Kral Lear'i üzerine yapılmış üç besteyi seslendirirken, gene çok sevdiğim iki sanatçı, Tilbe Saran ve Mert Fırat, bu üç eserden dizeleri okuyarak, eşlik edeceklerdi.. "Kaçmaz" dedim..
İkincisi, adını çok duyduğum, İstanbul'un en ünlü Katolik kilisesi Sent Antuan'a hiç gidememiştim. İlki 1200'lü yıllarda yapılan, sonra yangınlar, yangınlar sonunda, 1912 yılında, yani 104 yıl önce, Osmanlı'nın "Burada yaşayan Avrupalı diplomat ve iş adamları ve aileleri gitsin" diye bugünkü yeri ve haliyle inşa ettirdiği, bu İtalyan Mimarisi şaheseri yapıyı hep merak ediyordum. Orayı da görecektim. Çünkü konser Sent Antuan'daydı.. Güya..
Niye güya?..
Gittim ki, tam bir fiyasko.. Bir defa konser Sent Antuan'da değil.. Geçin kiliseyi görmeyi, kapısına bile yaklaşamadık..
Meğer bize ulaşan bilgide minnacık yazılmış bir "Alt" varmış. Hani sigorta poliçelerinde okunmaz yazı ile satırlar olur ve büyük yazılarla yapılan tüm vaatleri iptal eder ya, onun gibi..
Bahçeden iki kat merdivenle kilisenin bodrumuna indik.. Bodrumun ara duvarlarını yıkmışlar, sütunlar arasında bir salon yaratmışlar. Daha bu yıl badana yapılmış. Üzerine de bir Akademi öğrencisi, kilise resimleri boyamış.
Pırıl pırıl.. Ne yüz yılı.."100 saat önce yapıldım ben" diye bağırıyorlar..
Yahu insan yaparken "Eski havası" verir. O bile yok.
Yani Sent Antuan adını kullanarak, insanları aldatan bir para kazanma yeri icat etmişler sanki, kiraya vererek.
Öndeki iki "Gelir" apartmanı yetmemiş olmalı..
Onlar yapıyor da İKSV nasıl alet oluyor buna..
Girdik.. Yer numarası falan yok..
Erken gelen oturur sistemi.. Güya kilise sıraları.. Tahta.. Birer minder dağıtmaya dahi gerek görmemiş İKSV.. Bir yere sığıştık.. Etrafa bakıyorum. Yaş ortalaması yüksek.. Peki bu tahtalar üzerinde bunca yaşlı insan, 2 saat nasıl otururuz?.
Podyum alçak.. Piyanist geldi.
Oturduğum yerden, başının üstünü görüyorum sadece.. Çalmaya başladı..
Akustik felaket.. Yani adamı göremiyorsun.
Sesi adam gibi duymuyorsun.. O zaman, al CD'sini evde dinle, daha iyi!.
Tilbe ile Mert okuyorlar. Tilbe deneyimli..
Onun ne dediğini anlayabiliyorum, ama Mert'in sesi o rezil akustikte çın çın çınlıyor.. Tahminle çıkarıyorum ancak..
Büyük ıstırap içinde birinci bölümü bitirebildik. Ara verilir verilmez, yanımdaki Ünal'a "Çaktırmadan sıvışalım, bu rezillik bir saat daha çekilmez" dedim.
Bizi bodrum katına indiren bahçe merdivenlerine geldik ki, dolu.. Herkes kaçıyormuş, bizim gibi meğer.. İkinci yarı kaç kişiye çaldı acaba, Rus?.
Hemen Yasemin'e oracıktan mesaj attım.. "Programımda ne kadar Sent Antuan varsa iptal et" diye..
Artık beni oraya, tabanca ile götüremezler..
Ama internetten bulup resimlerine bakarken bile hayran olduğum "Hakiki" Sent Antuan'ı bir gün mutlak gezeceğim..