Cumhuriyet'in pazar eki Sokak, aldı beni, bu mesleğe başladığım günlere, 60 yıl öncesine götürdü. Zeynep Miraç'ın Portreleri başlığı altında Altan Ağabey vardı.. Altan Öymen.. Bana bu mesleği öğretenlerden biri.. Şefim oldu.. Yazı İşleri, Genel Yayın Müdürüm oldu. Hatta patronum bile oldu, Öncü'de..
Ayrıca Mülkiyeli ağabeyimdi. Ayrıca, yaşıtım, kardeşim Örsan'ın ağabeyi olarak, benim de ağbimdi.
Çok severdim Altan Ağabeyi.. O da beni severdi.. Hala da öyledir..
Altan Ağabey, bütün gazetede tek telefon olduğu günleri, o telefonu şehirler hele uluslararası bağlatmak için nasıl saatlerce beklediğimizi anlatmış..
Okurken, Atina'da bir maça giderken, yanımda oturan ve İstanbul'da yaşayan bir iş adamının Amerika'ya acil bir telefon için Atina'ya uçtuğunu öğrenmiş, hem şaşırmış, hem utanmıştım, onu hatırladım.
Akıllara seza imkansızlıklar içinde gazetecilik yapardık. Maddi manevi..
Sonra teknoloji gelişti.. Gazetelerin maddi imkanları gelişti. Daha iyisini beklerken, daha kolaya, hatta şişirmeye götürdük işi..
İnanın o altı sayfalık siyah beyaz gazeteleri, mesaiye akşam üzeri beşte başlayıp, sabaha karşı üçte bitirdiğimiz günleri, ve Ankara'nın sıfır altı on derece soğuğu bir karış karında, Kurthan Hoca ile, Ulus'tan Yeni Şehir'e yürüdüğümüz günleri arıyorum..