"Leonardo diCaprio bu defa alacak mı" tartışması da olmasa, dünya bu yıl Oscarlarla nerdeyse ilgilenmeyecek, sinema tarihinin en eski, en popüler şöleni, Cannes, Berlin, Venedik ne kadar ilgi çekiyorsa, o kadar yer alacaktı, dünya medyasında ve evde, işte, kafe ve okul sohbetlerinde..
Benim yazacağımı dün iki satırla Mevlüt Tezel özetlemiş "Oscar'daki değişim" diye..
"Spotlight (gibi) böyle ağır ilerleyen, yer yer belgesel havasına bürünen bir filmin 'En İyi Film Oscar'ını kazanması bence rezalet.
Akademi üyelerinin son dönemde tercihlerinde daha bireysel öykülere, daha entel kaygılara bürünmesi sinema yazarlarını sevindiriyor ama bu olumlu bir gelişme değil.
Oscar'ın, Cannes olması için bir neden yok! Biz Oscar'ı sanatla popülerliği harmanlayan görkemli yapımlara ödül verdiği için sevmiyor muyuz?"
Kendime baktım.. Oscar'a aday 9 filmin çoğunu izlememişim bile.. Baş sebep, "Eleştirmenler beğendiyse, ben sıkılırım" kuralı..
Bizim bildiğimiz Oscar'ı alacak tek film Mad Max idi.. Ama Mevlüt haklı.. Bu defa Oscar'a değil, Cannes'a oy verdiler..
Leonardo tartışmasına girmedim bile.. "Oscar seçmenleri, rol kesmelere bayılır. Leonardo bu defa öyle rol kesiyor ki, kesin alır" dedim. Aldı.
Casuslar Köprüsü'ndeki casusu oynayan Mark Rylance'e bayılmış, Oscar adayı göstermiştim. O da aldı.
Ötesini zaten görmedim, bilmiyorum.