Mustafa Denizli bitmiş..
Onu "Mustafa Denizli" yapan özelliğini kaybetmiş çünkü..
Cesaretini..
Bu ülkeye "Hücum Futbolu"nu getiren, Londra'da Wembley'de İngiltere'den 8 yemeyi göze alarak, sahaya "Oynatmayan" değil, "Oynayan Takım" çıkaran ve "Şerefli yenilgiler, onurlu beraberlikler" çağına son veren, 2002 yılındaki Dünya Üçüncülüğünün kapısını açan adam, kendi sahasında oynadığı mutlak kazanması gereken bir "Tur atlama" maçına "Hezimete uğramayacak" bir savunma takımı çıkardı. Utanmazca bir savunma takımı..
Beraberliği geçin.. Az farklı bir yenilgiye dahi razıydı.. Az yesin ki, Galatasaray'dan aldığı milyonlar tehlikeye girmesin..
Maç sonu tabelada yazan 1-1'in Galatasaray'a hayrı yoktu. Ama Mustafa Denizli'yi kurtarmaya yeterdi.
Takım seçimi, taktiği ve kenar yönetimi, başından sonuna Galatasaray değil, kendisi içindi. İşin özeti bu..
Sahaya bu kadar fazla savunma adamı, tonla stoperle çıkmak, başkaca neyin nesiydi Hocam?. Biz İrlandalı'yız ya, kafamız hızlı çalışmaz.. Hele bi anlat!.
Bu kadar mı korktun, İtalyan yedincisinden.. Bu Galatasaray birinci Juve'yi eledi, daha dün.. Unuttun mu?.
Denayer'i sağ, Carole'ü sol beke Koray'ı stopere koyman riskti ama, kafandaki oyun, oyun olsaydı eğer, gene de fazla itiraz etmezdim.. Ama sen oyunu, oynamayı hiç düşünmedinki Hocam..
Oynamak, gol atmak içindir. Bu yaptığın takım nasıl gol atacaktı?.
Ortada Selçuk.. Yanında Donk.. Yanında Chedjou.. Kiminle pas yapıp oyun kuracak kaptan.. Zaten istatistiklere oynamayı seviyor. Her topu geriye yana oynadı durdu..
Ortadan akın şansın yok.. Kanattan..
Sol kanatta elinde denenmişi var.. Olcan, içerde Sneijder, ilerde Yasin.. Ama öyle çıkmak için yürek gerek.. Donk denen palavra, sahte adam, maç boyu takımı 10 kişi oynatan, atılmak için bir kere daha elinden geleni yapıp, üç defa İngiliz hakemin affına uğrayan "Donk" efendi bir türlü kafana "DANK" etmedi ki, boştur, koftur..
Kabul.. Ama baktın evde yaptığın hesap oyuna uymadı. Adam dökülüyor. Takımı satıyor. Korkma, alsana dışarı.. Çek Sneijder'i içeri ve bayağı iyi oynayan Carole'ün önüne Olcan'ı koy, sol kanattan hücum dene.. Ortada Selçuk'a pas yapacağı Sneijder'i kazandır, onlar da oyunu geliştirsin.. Ama senin ileri baktığın yok ki..
1-1 olmuş maç.. Skoru öyle bağlarsan on takla atacaksın, halinden belli.
Olcan kenarda ısınırken, bizim ekipten biri "İster misin Hıncal Ağbi, Carole'ü alsın" dedi.. "Olacağına bak" dedim. O sırada seyirci ayağına her top alışında Donk'u ıslıklıyor, ona bile aldırmıyor, yürekleri dağlamış korku. Kafasından hatta "Podolski'yi çıkarıp Semih'i de alsam" düşüncesi geçmiyorsa namerdim.. Ve korkulan değil, beklediğim oluyor. Galatasaray'ın o ana kadar en iyilerinden Carole oyundan alınıyor. Beynindeki korku, maçı izlemeyi ve yorumlamayı da unutturmuş Hocaya..
Kenarda Umut ısınırken "Tamam Donk defoluyor artık" diye düşündüm, tüm iyi niyetimle.. Ama sağ kanatta Denayer'le ara ara akın başlatan Sabri'yi, Galatasaray'ın en hırslı, en koşan, en çırpınan, tek lider adamını seçti bu kez kurban olarak..
Bitime beş dakika kala, tıpkı Mersin maçında olduğu gibi o sırada gol atabilme şansı olan ender adamlardan Sneijder'i kenara çekince, Galatasaray seyircisi tarihinde ilk defa kendi hocası Mustafa Denizli'yi yuhaladı..
Korkunun Bedeli'ydi o ıslıklar ve yuhlar Hocam.. Ve de nasıl hak ettin bu defa..