Mezarın üzerine son topraklar atıldı. Düzeltmeler yapıldı. Çiçekler kondu. İmam, kabrin başında son duayı okudu. Kameralar dört saatten beri olayı canlı ve naklen yayın sunan ekibe çevrildi. Onlar veda anonsu yaparlarken, NTV adlı haber kanalının son haberleri veren alt yazısında şu satırlar okunuyordu..
"Mustafa Koç'un cenazesi, Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verilecek.."
"..di" geçmiş zaman değil, "..cek" gelecek zaman..
Lagarlığa, gevşekliğe, laubaliliğe, o gün o naklen yayını izlemek için saatlerdir ekran başında oturan 100 binlerce insana karşı yapılan saygısızlığa bakar mısınız?.
Kendi canlı, naklen yayınından dahi habersiz olan, onu dahi izlemeyenler tarafından yönetilen bir haber, "H-A-B-E-R" kanalı olabilir mi?.
Olur..
Anlatamadım ki, bunlara, bir haber kanalının en önemli yeri o en alttan geçen ve günü anı anına haberleyen alt yazılardır.
Ama bu ülkede bunun farkında olan tek Haber Kanalı Patronu, CEO'su, Genel Yayın Müdürü ve Haber Müdürü olmadığı için en usta gazeteciye verilmesi gereken bu iş, en ucuz acemiye, hatta bir stajyere bırakılır. O zaman da böyle utançlar yaşanır.. Ama utanan kim ki?. Seyretmiyorlar ki!.. Kendi televizyonunu seyreden yok bu ülkede.. Olsa sabahın sekizinde yapılan bir maddi hata, örneğin bir maçın yanlış skoru gece 11'e kadar yanlış olarak döner mi?. Biri bakıp telefon etmez mi yahu, "O maç 2-1 değil, 2-0" diye..
***
"Dört saatten beri canlı, naklen yayın sunan.."
Lafın gelişi öyle yazdım. NTV ne canlı yayın yaptı, ne de naklen..
Oğuz Haksever ve yanında kim olduğunu bilmediğim bir kadın vardı, ana sunum standında.. Bizim haber kanalları birbirlerinin hep kötü yanlarını taklit ederler. Yahu ben mecbur muyum, herkesi tanımaya.. Sydney'den gelen ve Londra'ya giden bir yolcu da olabilirim, hava alanında beklerken haber Tv'si izleyen bir meraklı.. Nerden bileyim kimdir, necidir.. Elin televizyonu en muntazam aralarla konuşan herkesin adını tekrar tekrar bindirirler. Bizde talk şov açarsınız. İki saat konuşan adamın kim olduğunu öğrenemeden yayın biter..
Oğuz ve o kadın arkadaşı, 4 saat boyu öyle bir yayıncılık örneği verdiler ki, bu ülkenin tüm İletişim Fakültelerine ders olur.. Öğrencileri oturtur bu dört saatlik felaketi izletir ve dersiniz ki..
"Çocuklar işte naklen yayın böyle yapılmaz.."
Oğuz ve arkadaşı dört saat boyu gevezelik rekoru kırdılar.. Ekranda olanları değil, ellerindeki kağıtta yazılı olanları konuştular. Durmadan Mustafa Koç anlattılar. Kendilerince tabii.. Bu sırada da, bölünmüş ekranda, NTV arşivinden nasılsa çıkarılmış, üç beş görüntü, onlarca, yüzlerce defa döndü durdu.
Yahu orda canlı yayın varken, orası her anı ile "Haber" iken (En hızlı habercilik canlı yayındır, haberin var mı Oğuz?.) arşiv görüntüsünü, hem de ayni görüntüyü tekrar tekrar vermek nedir, benim gazetecilikten bihaber kardeşim..
Oraya her an bir ünlü kişi geliyor.. Yerleştir adamlarını.. Daha girişte yakala.. Kısacık iki cümle konuştur.. Somut soru sorarsan, yanıt kısa olur. Ama mikrofonu uzatır "Ne düşünüyorsunuz" diye o Allahın belası, o yasaklanası soruyu sorarsan, teslim olursun. "Ne düşünüyorsun" dediğin adam ne diyecek, Merhum için.. Hepsi ayni şeyleri söyler. Çünkü oraya gelen herkesin ayni şeyi düşündüğünü, ayni şeyi hissettiğini bilmek için kahin olmak gerekmez.. O zaman da söyledikleri ilginç olmaz. Tekrar olur.
Soru sormayı bilmiyorsan, sorma.. Gelenleri göster. Taziye çadırını göster. Onu anlat, naklen.. Şimdi falanca Çiğdem Simavi'ye baş sağlığı diliyor de.. Millet ne olduğunu anlasın.. Olur mu?. O zaman Oğuz nasıl gevezelik yapacak?. Nasıl yayının starı olacak?.
Yani Oğuz kardeşim.. 4 saat sürecek bir naklen yayını yöneteceksen ve de sahte değil, gerçek yayın starı olacaksan, önce bizahmet ders çalışacaksın..
Orada neleri gösterebileceğini önceden araştıracaksın. Yayın durağanlaştığı zaman araya girecek, ilgi çekecek olayları hazır tutacaksın.. Öyle bir yayın yapacaksın ki, zaten tatil günü, millet ekran başından ayrılamayacak. Sen de efsane olacaksın..
Orada ekonomi programı yapmıyorsun ki, durmadan Mustafa Koç'un Koç Holding'e neler kazandırdığını anlatıyorsun?. Orada insancıl bir program var..
Dersini çalışsan mesela..
Bir Londra Madam Tussaud Müzesi'ndeki yakışıksız Atatürk Heykeli'ni değiştirmesi var, Mustafa'nın.. İşbirliği yaptığı kişi kim?. Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen.. Bu kentte bir heykel atölyesi kuran ve Eskişehir'i heykeller ve anıtlarla donatan adam.. Ararsın.. Geliyorsa, anlaşır canlı yayına alırsın. Tussaud Müzesi'ndeki eski ve yeni Atatürk heykellerinin resimlerini de hazırlatırsın. Gelemiyorsa, telefonla canlı bağlantı için sözleşirsin. İşte o zaman arşiv önem kazanır. Tonla resim var. Onları kullanır, Büyükerşen'e anlattırırsın, Atatürk için Mustafa'nın neler yaptığını ve niçin yaptığını.. O zaman gazetecilik olur.
Dersini çalışsan mesela..
Bu ülkenin belki de en fanatik Fenerbahçelisi Mustafa Koç'un, Galatasaray forması ve lisansı ile at bindiğini bilirsin.. Holiganizmin doruklara ulaştığı, yöneticiler eliyle yapılan tahrikler sonunda, insanların yıllardan beri derbi maçında rakip sahaya gidemedikleri ve hem siyasilerin, hem de federasyon yöneticilerinin bu çirkin, bu ayıp, bu rezil manzarayı senelerdir, kıllarını oynatmadan seyrettikleri bir dönemde, Fenerbahçe kulübü üyesi ve 1907'liler Derneği gibi saygın bir kurumun kurucusu Mustafa Koç'un Galatasaray kulübünün lisanslı sporcusu olmasını, günümüz gençlerine örnek, siyasi ve bürokratlarına da ders diye ekrana getirsin. Tabii, bi zahmet poponu kaldırıp o günlerin resimlerini de bulup, görüntüye getirerek..
Mustafa'nın Galatasaray lisansı çıkarmasını sağlayan adam, o zamanki Galatasaray Başkanı ve kulüpte binicik şubesini kuran Alp Yalman, biliyor musun Oğuz?.
Bilmen için dersini çalışman lazımdı, seyircine saygı duyup.. Olayı ekrana tesadüfen Faruk Süren getirdi. O da "Alp Yalman" adını anmamaya özel özen göstererek yanlış getirdi. "O zaman Fenerbahçe'nin Binicilik Şubesi yoktu. Galatasaray'ın vardı. Mustafa at binmek için mecburen Galatasaray'ı seçti" dedi. Dostum, arkadaşım Faruk adına utandım, dinlerken.. Ne demek mecburen.. Onunla konuşan NTV röportajcısı kimse, onu da tanımıyor, bilmiyoruz, "Ne gerekliliği Faruk Bey.. O yıllarda Ayazağa'da Atlıspor ve Sipahi Ocağı Kulüpleri de vardı. Neden onların değil de, ezeli rakiplerinin formasını seçti" diyebilirdi. Demek için bilmek gerek bir, cesaret etmek gerek iki.. İkisi de yok adamda.. O zaman orda işi ne?.
Dersini çalışsa mesela..
Durmadan bir slogan duyduk.. Mustafa'nın ağzından düşmezmiş..
"Meslek Lisesi.. Memleket meselesi.."
Peki nedir bu?. Niye Mustafa bunu slogan yapmıştı?. Sen bilmiyorsun Oğuz.. Bilen var.. Mesela
Osman Arolat.. Gazeteci.. "Mustafa Koç 'Ne iş olsa yaparım' diyen lise mezunları yerine, meslek lisesinden, belli bir işin uygulayıcısı olarak mezun olmuş gençlere ihtiyaç duyduğunu söylerdi" derdi canlı yayında yanına gelip.. Nakkaştepe sohbetlerinden söz ederdi. Mustafa Koç'un muntazaman yaptığı gazeteci sohbetlerinden.. O sohbetlere
Mehmet Barlas, Ertuğrul Özkök, Kenan Akın, Can Aksın katılırlardı. Saatler boyu sen gevezelik edeceğine, memleket meseleleri üzerine Mustafa ile yıllar yıla sohbet toplantıları yapan bu gazetecileri, önceden anlaşıp canlı yayına alsaydın, çok daha canlı, çok daha renkli olmaz mıydı?
Dersini çalışsan mesela..
300 metreydi TEV'e yollanan çelenkler.. TEV'i bilir misin Oğuz.. Eğitime fevkalade önem veren
Vehbi Bey'in kurduğu Türk Eğitim Vakfı..
150 metrelik yolun iki yanına bu çelenkler dizilmiş.. Kimler yollamış?. İlginç isimler var mutlak.. Canlı naklen yayın.. İlginçleri seçip göster.. TEV yetkilisini yanına al.. Ne yapmış bu TEV kurulduğundan beri?. Kaç okul kurmuş, kaç çocuk okutmuş, anlat.. Anlat da bağışa teşvik et milleti.. Galatasaray örneğinde olduğu gibi, bir ölümden yaşam dersleri çıkar.. TEV bursu ile okumuş ünlüleri araştır, bul, anlaş, canlı yayına al.. Yahu gazeteci dostlarımız, köşe yazarlarımız var, bu bursu alan, haberin var mı?. Nerden olsun?. Haber kanalı canlı yayın yöneticisi sunucusun haberi olması şart mı?. Gevezelik etsin yeter..
Dersini çalışsan mesela..
Niye o camiyi seçti aile.. Cami karşında duruyor.. Mimar Sinan'ın saçma sapan kopyası bu ülkenin yüzlerce, binlerce camisinden farklı, modern bir yapı bu, farkında değil misin?. Mimarı kim?. Al canlı yayına.. Konuş.
Burası bir eğitim yuvasının içinde.. Yeri de önemli.. Herkes Teşvikiye beklerken neden burası?. Mustafa'nın, desteklediği, yardım ettiği bu cami konusunda bir vasiyeti mi vardı?. Cenazesiyle dahi mesaj mı vermek istiyordu?.
Dersini çalışsan mesela..
Günlerdir hakkında yazılmadık şey kalmayan bir adam hakkında herkesin bildiklerini 4 saat boyu tekrar etmek yerine, "Canlı yayın"la görevli olduğun yerde olup bitenleri anlatırdın Oğuz..
Adı üstünde.. Canlı.. Naklen..
İmam, tabutun başına geçmiş, konuşuyor. Dua okuyor. Sen onun sesini kesip Mustafa'yı sabahtan beri bininci kez anlatıyorsun. Oysa orada olma sebebin o cenaze namazı.. O imam.. Namaza, duaya bile saygı duymadın. Üzerine konuştun durdun.. Bu ne gevezelik merakıdır Oğuz?. Hangi cevherleri yumurtladın, İmam'ı susturmak için.. O İmam İstanbul Müftüsü'ydü biliyor musun?. Mezarlık yayını daha da fiyasko.. Orada hiç ama hiçbir şey yapılmadı. Hiç özen gösterilmedi. "Biz gittik, oldu" diye geçti. Bir kalabalık resmi üzerine saçmalayan bir acemi muhabir.. Utançtır. Ayıptır.. Yüz karasıdır.
Oğuz "Bitti" dedi..
Ben "NTV bitti" dedim!.