İlkokuldayken, Bandırma'da yazları köye giderdik, ağbimle.. Babaanneme.. Manyas, Çavuşköy.. Ara sıra Manyas'a, kasabaya gider gelirdik, beraber.. O zaman köy kasaba arasında otobüs, dolmuş hak getire.. Yol yoktu bir defa.. Patikalardan yürürdük, iki çocuk.. Manyas pazarı kuruldu mu haftada bir, üç günlük panayırda her gün gider gelirdik, yaya.. Eğlenceydi, köyün monoton yaşamı yanında pazar, panayır..
***
1958 yılı.. Mekteb-i Mülkiye sınavlarını kazanmışız, 175 kişi.. 1 Kasım sabahı okul açılıyor, ilk ders.. Mülkiye'de çok uygar bir adet vardı. İlk ders sınıfta nereye oturduysan, o yer senin olurdu sene sonuna dek. Her gün yer kapma telaşında olmazdın.
Kuzen Ahmet'le (Kışlalı) geldik erkenden, çok devam edecekmiş gibi. En ön sıraya oturduk.. (Hayatımız çok daha renkli kantinde geçti, okulda..)
İlk dersimizin hocası, daha sonra sevgilimiz olacak hocaların başında gelecek
Kemal Fikret Arık'tı.. O zaman ülkeye yön veren profesörler vardı, konuşmaları ile.. Kemal Fikret en saygınların başında geliyordu..
"Size bugün, hukuk nasıl bir şeydir, onu anlatmaya başlayacağım" dedi.
"Bir hukuk nosyonunuz olmalı ki, yaşamın içine girebilesiniz.. Çevrenizde olup bitenleri doğru yorumlayabilesiniz.." Anlatmaya başladı.
***
Köy delikanlısı, kasabaya pazara gitmiş, atıyla.. Akşama doğru malları atın terkisine yüklemiş dönüyor. Daha yolun yarısı.. Güneş batmak üzere.. Bakmış yol kenarında köylüsü bir genç kız, o da sırtında içi dolu koca bir çuval.. Bitkin yürüyor.. Yol uzun, kız yorgun, gece bastırıyor.. "Gel sen de bin ata, bacım" demiş.. Kız da tanıyor, delikanlıyı, köylüsü ya.. Uzatmış elini. Delikanlı çekmiş, önüne oturtmuş.. Köy yolu üzerinde bir koru var. Ordan geçerken ne olduysa olmuş. Delikanlı kızı attan indirmiş. Tecavüz etmiş.. Oracıkta öldürmüş.. Hemen ormanın içine de gömmüş..
Cinayet ortaya çıkmış. Delikanlı yakalanmış. Suçunu itiraf etmiş. O zaman idam cezası var. Tecavüz edip, suçu gizlemek için öldürmenin cezası kanunda yazılı.. İdam.. Mahkeme "İdam" demiş.
Kemal Fikret Hoca, sınıfa baktı, burda durup.. Hepimiz "İyi etmiş" diyoruz içimizden..
Hocamız devam etti.
"Ama Yargıtay, kararı bozdu. Davayı mahkemeye iade etti.. Delikanlı yeniden yargılandı. Bu defa müebbet hapse mahkum oldu. Yargıtay bu kararı onayladı."
Böylesine açık, böylesine canice bir suça verilecek en ağır cezaya Yargıtay niye itiraz etmişti peki?.
"İşte şimdi geliyoruz, duygularla hukukun çatıştığı noktaya.. Yargıtay, 'Delikanlının kızı atına bindirmesi, tamamen insancıl sebeplerdendi. Köylüsü bir genç kızı gecenin bir vakti ıssız yolda, yalnız ve yaya bırakmak istememişti. Bu yüzden atında önüne bindirdi. İki insan bu kadar yakın oturduğu zaman, vücutlar arasına dokunma olur. Tıp Fakültesi uzmanlarına sorduk. Atın ritmik yürüyüşü, ritmik bir sürtünme doğurur. Bu ritmik sürtünme de fiziksel tahrik yaratır. İşin başında fevkalade iyiniyetli delikanlı, o hesaba katmadığı ritmik at yürüyüşü yüzünden tahrik olup kıza tecavüz etmiş, sonra da 'Bu kız beni ele verir' korkusunun paniği içinde öldürmüştür. Kızı kasıtlı kaçırıp tecavüz eden ve sonra delilleri yok etmek için öldürene verilecek en büyük cezanın bu olayda uygulanması yanlış olmuştur.."
Kemal Fikret Hocam müthiş bir "Hukuka başlangıç" dersi vermişti bize..
Mekteb-i Mülkiye hayatım boyunca, hukuk kitaplarımı, ders değil, yaşam öğretisi diye okumam bundandır..
Gazetecilik yaşamıma da yön verdi, Mülkiye'de okuduklarım..
Sözü nereye getirdiğimi anlamış olmalısınız..
Şimdi ikinci yazıma geçebilirsiniz..