Hadi İzzet Çapa, çok yetenekli ama, bizim meslek için henüz çaylak.. Bu yüzden, bir haberini yalanladı diye Cem'e kızıp, içindekileri dökmek için, filminin piyasaya çıkmasını bekleyebilir..
Kişisel sempati ve antipatilerine, öfkelerine, mesleğini karıştırmaması gerektiğini zamanla öğrenecek..
Amma velakin Atilla Dorsay gibi, bu mesleğe bir ömür vermiş, yıllar yılı ülkenin en saygın sinema yazarların- dan biri olmuş bir duayenin, "Pek Yakında"ya bu kadar ağır sözlerle giydirmesini anlamam mümkün değil..
Atilla, Pek Yakında'dan ne ummuş da, hayal kırıklığına uğramış, acaba?.
Tabii, beğenmek zorunda değil. Kimse değil.. Ama yerin dibine sokmak ne oluyor?.
Ben filmi bayram tatilinde, genelde sinemaların en boş ve loş olduğu 19.00 seanslarından birinde İstinye Park'ta izledim.
Üç salonda oynuyordu. Üçü de doluydu.
Çıkarken tanıdıklara rastladım. Sordum..
Hepsi memnundu. Salonu boşaltan kalabalığın arasına karışıp kulak verdim.. Hepsinin keyfi yerindeydi..
O zaman..
***
Pek Yakında, bir Cem Yılmaz Stand-up'ı değil.. Bir Cem Yılmaz güldürüsü de değil..
Yani ışıklar sönecek, film başlayacak.. Her dakika, Cem Yılmaz ya da ekibinden biri bir espri, bir komiklik yapacak.. Siz de "Aman ne güldük, ne güldük" diye sinemadan ayrılacaksınız..
Hayır.. Asla o değil..
Pek Yakında, ille de "Komedi" sözcüğü kullanacaksak, "Salon Komedisi" denebilir belki, ama o dahi zorlama olur.. Romantik ve duygusal yanları daha ağır basıyor.
Cem Yılmaz, bana sorarsanız,
büyük usta Charlie Chaplin'in yolundan gitmiş..
Kendi yazdığı, yönettiği ve baş rolü oynadığı filmi izlerken Sahne Işıkları "The Limelight"ı hatırladım.. İlle de bir paralellik varsa, işte onunla..
Konusu dahil..
Ayrıca..
Pek Yakında, 100. Yılını kutladığımız Türk sinemasının, bizim gençliğimizin nerdeyse tamamını kapsayan Yeşilçam dönemine bir gönderme.. Bir saygı duruşu da denebilir..
Filmi dikkatle izlerse, o Yeşilçam dönemini yaşamış, benim ve Atilla Dorsay'ın yaşıtları, akranları, ne lezzetli hicivler bulurlar..
Bir minik örnek vereyim.
Cem Yılmaz, filmde bir yapımcı rolünde.
Çektiği filmde de, yüzünde bir maske ile dublörlük yapıyor.. Bir aşk sahnesi var, baş roldeki kadınla, maskeli dublör arasında.. Kadın nasıl sevdiğini en ağdalı cümlelerle bol rol keserek anlatırken, boynuna sarıldığı maskeli sevgilinin sadece gözlerini görüyoruz yakın çekimde.. Sevgilisine değil, boşluğa bakıyor..
Yeşilçam filmlerinin en vazgeçilmez sahnesiydi bunlar.. Böyle sahnelerde, dinleyen boşluğa bakardı, nedense sevgilisine değil.. Biz de en romantik sahnede kahkahalarla gülerdik..
Pek Yakında'nın hemen her sahnesinde, tiplemesinde Yeşilçam'a bir gönderme var..
O filmlerin ne koşullarda çekildiğini anlatan övgülerle, hicivler bir arada.. Neşe ile hüznün bir arada olduğu gibi..
Ben tekrar edeyim..
Filme bayıldım.. Yönetmen Cem Yılmaz, bir 15 dakika falan kısaltabilirdi belki.. Tek eleştirim o.. O zaman da "Niye bitti" diyenler arasında olurdum, o da ayrı..
Oyunculuk, olağanüstü.. Hele bir
Zerrin Tekindor izledim ki, kısa rolünde, inanılır gibi değil.. Bu Zerrin ödül almazsa, kimse almaz..
Zafer Algöz bir başka tipleme harikası..
Ve de
Özkan Uğur ile Ozan Güven unutulmaz oyunculuklar sergiliyorlar..
Filmin gişe rekorları kırması beklenmesin.
Çünkü bizim millet, ya hüngür şakır ağlatan, ya da her saniye bir komiklik (!) yaparak güldüren filmleri, hatta tekrar tekrar seyre meraklı çünkü..
Pek Yakında, sinemayı gerçekten seven, sinemadan az çok anlayanların filmi.. Bunlara ilave, Cem Yılmaz sevenler.. Yani, verilen emeklere değen bir seyirciye ulaşır.. Bu da yeter!..
Ben sinema seven herkese tavsiye ediyorum..
Ama tekrar ediyorum.. Sakın ola bir Cem Yılmaz Standup'ı seyretme hayali ile gitmeyin..
İyi bir "Film" izlemek istiyorsanız, buyrun!..