Abuzittincim,
Perşembe günü Şef, Hıncal sormuştu "Vicdanlar karardı mı?" diye. Prof. Fatih Hilmioğlu'nun durumuna değiniyordu. "Hocanın daha mahkumiyeti bile yok. 'Ben o delilleri 3 dakikada hazırlarım' diyen savcıların dosyası ile içerde.." Yazıdan anlıyoruz ki, iki ay sonra beşinci yılına girecek bir tutukluluk süresi söz konusu.
Başbakanımız, Ankara'daki toplantıda büyükelçilerimize "..son dönemlerde yaşananları Dünya'ya iyi anlatın" talimatını verdiydi.. Acaba Hilmioğlu hocanın durumunu da anlatacaklar mı? Yoksa "Sondan bi önceki duruma girer" gerekçesiyle yok mu sayacaklar.
Adamda şeker var, siroz var, kanser var, hala hapishane köşelerinde süründürülüyor. Tedavisi yapılamadığı için artıyormuş kanser hücreleri her gün. Yahu hiç değilse kaldırın hastaneye, karar gününü beklerken, tedavisi de yapılsın, acıları biraz dinsin. Bu grip değil kanser hastası!
Bu ne biçim işkencedir Abuzittincim..
Acaba Haşhaşiler de mi böyle yapıyorlardı?
Şefin yazısını yazdığı gün, Hürriyet' in e-gazete sayfasında Prof. Dr. Hilmioğlu'nun bi fotoğrafı yayınlandı. Hıncal bu fotoğrafı görseydi eminim çok daha ağır yazardı. Hüzün, acı ve çaresizlik dolu bi yüz. Öylesine çaresiz ki, koca profesörün gözünden yuvarlanan bir yaş damlası yanaklarından aşağıya süzülüyor. İçim burkuldu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 5'inci maddesi ne diyor "Hiç kimseye, işkence ya da zalimce, insanlık dışı, ya da onur kırıcı davranış ya da ceza uygulanamaz."
Bu olayda işkence, zalimlik, insan dışılık, onur kırıcılık hepsi var.. Üstelik İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin altında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin imzası da var. O fotoğrafın karesi çekilirken, düşmanı yanına yaklaşıp elindeki silahı Hilmioğlu hocaya uzatsa, eminim, düşmanına değil kendi kafasına sıkardı.
Sahte belgeler, sahte delillerle böylesine paramparça edilmiş bi onurla yaşamak kolay mı Abuzittincim?
Cumhurbaşkanımız "Dosyayı inceleyin" talimatını vermiş. Koca rektör hapishanenin duvarlarıyla konuşacak hale geldikten sonra..
Lütfetmişler..
Esasında bu dram sadece Fatih Hilmioğlu'nın dramı değil.. İçerde kimbilir kaç tane Hilmioğlu var.
Şu anda aklıma gelen bi soru kardeşim..
Acaba Fatih hocanın durumu ve şartlarında, cebinde USA pasaportu taşıyan bi tutukluya bu eziyet değil beş yıl beş gün çektirilebilir miydi? Bırak bi Amerikalı rektörü. Rus, Çin, İran, hatta Suudi Arabistanlı... Ama o bir Türk.. Çok acı bi durum!
Pazarları yumuşak şeyler yazmalı. O fotoğrafı gördükten sonra nasıl yazayım.. Beynime çakıldı..
Her şeye rağmen bi fıkrayla mektubumu bitireyim Abuzittincim. Bu fıkrayı sağa sola çekme.. Sadece bi fıkra. Çember sakallı, başı takkeli, elinde koca bi tespih, bi adam taksiye binmiş. Şoföre: "- Nedir bu çalgı, kıyamet.. Sustur şu radyoyu..
Peygamber efendimizin devrinde radyo mu vardı" demiş. Şoför arabayı durdurup kapıyı açmış: "Bi zahmet sen iniver amca"
Adam şaşırmış : "Niye inecekmişim? "Peygamber efendimizin zamanında taksi mi vardı? Az bekle birazdan bi deve geçer!"
İyi pazarlar dileğiyle, münasip yerlerinden öperim Abuzittincim!..
Kardeşin Güneş.
tecelligunes@yahoo.com.tr