74!.. Yani iş bitmiş de, dört yıl daha geçmiş üstünden, eskilerin hesabıyla..
Ama dostlar sağ olsunlar gene de kutlama kararı almışlar.. Ünal, Özcan, Begüm ve Betül.. Kutlama yeri Özcan'ın Levent'teki lokantasının bahçesi..
Bütün dostlara haber verilmiş.. Serdar da gitarını almış gelmiş mi?. Nasıl güzel bir cumartesi sabahı yaşadık..
Dostluk, sevgi.. Yani bunları hissetmek, hepsinin en içten kucaklamalarını, sıcaklıklarını duymak..
"Değdi ulan" dedim kendi kendime..
"Değdi ulan bir yaş daha ihtiyarladığına.."
Harika kahvaltının ardından hediyelerin açılmasına geldi sıra..
Paket açma işini genç kızlara veririm.
Onlar bayılırlar bu işe.. Tele Pazar günlerinde Nehir açardı mesela.. Yakaladığım zaman Ayşe.. Bu defa "Profesyonel Paket Açıcım" dünyalar tatlısı yeğenim Zeynep oldu.. Doğum Günü Kahvaltısı'nda aileyi temsil eden o..
Ne güzel şeyler çıktı paketlerden.. Hepsi çok şirin, çok güzel şeylerdi ama, itiraf edeyim en makbule geçeni Sevgili Dostum, Galatasaray Ceo'su Lütfi Arıboğan'ın paketindekiydi. Kalın bir yün ceket..
Paketler açılırken, güneş kaybolmuş hava nasıl serinlemişti. Sedefhan Hocamın getirdiği kaşkolu boynuma dolayıp Lütfi'nin ceketine sarılınca, hayatım kurtuldu.
Karınlar doyunca, Erol Kaynar'ın getirdiği purolardan birini yaktım, arkama yaslandım, Serdar başladı okumaya.. Yani keyif müziği deyince Serdar'ın üstüne tanımam.. Binlerce şarkısı ve öyle bir yelpazesi var ki.
My Way'i, Nesimi'ye bağlar..
Nesimi beni öldüren türküyü yazan adamdır.. Tasavvuf'un dibini bulan, Tanrı'ya ulaşan "En el hak" diyen adam İslam düşünürü.. "Sofular haram demişler bu aşkın şarabına Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne Kelp rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah Ben severim sevdiğimi günah benim kime ne Nesimi'ye sordular ki yarin ile hoş musun Hoş olayım olmıyayım o yar benim kime ne" ..Ve tabii, olmazsa olmazım..
Serdar çaldı, Betül (Demir) söyledi bu defa, Veysel'imi.. Uzun ince bir yoldayım!..
İki kapılı hanın ilk kapısından gireli 74 yıl olmuş.. Hala yürüyoruz işte. ikinci kapıya, menzile erişene dek yürüyeceğiz..
Dağıldık.. Eve dönerken, hep sessizde duran telefonum titredi.. Mesaj gelmiş..
Ağbimden..
Baktım ve kendimi tutamadım..
Ağladım..
"Biz Uluçlar, Babamızla iftihar ederdik, şimdi Hıncalımızla iftihar ediyoruz. İyi ki doğdun ve çok yaşa.. Öcal."
Bu mesajın beni niye ağlattığını bilmeniz için, aile ilişkilerimizi bilmelisiniz..
Biz Uluçlar, hep babamızla iftihar edeceğiz.
Böyle bir aile kurduğu için.. Harika bir çocukluk ve gençlik geçirttiler, annemiz ve babamız bize.. İkisini de genç yaşta kaybedince, evimizin damı uçmuş gibi olmalıydık aslında.. Korumasız, şaşkın ve üşüyen kardeşler..
Ama öyle muhteşem sevgi bağları örmüşlerdi ki annem ve babam aramızda..
Nasıl sımsıkı kenetlendik..
Yuvamız ayni sıcaklığı ile devam etti..
Dördümüz de evlenip fiilen ayrı evler kurduğumuz halde, babam ve annemin kurduğu "Görünmez" yuva devam etti.. Ne mutlu böyle annesi ve babası olanlara..
Ailemizin en büyüğü, her bayram elini öptüğümüz ağabeyimin bana "Seninle iftihar ediyorum" demesi, hayatta aldığım en büyük ödüldür.. Gelecek Bayram yanında oturup, senden sonra el öptürmeyi hak ettim demektir.