Adam elinde kiloluk pet şişe ile girmiş salona.. Kenarda durmuş, başlamaya yakın boş yer kolluyor.. Bizim blok davetlilerin ve etraf çürük dişlerle doldu. Çünkü İstanbul'da medya da, sosyete de gelmez.
Gelmeyeceğini haber verme zahmetine de girmez. Yerleri boş kalır..
Son anda şişesini sallayarak geldi yanıma oturdu.
İki dakikada bir, bir yudum çekiyor.. Bu Allahın belası modayı mankenler başlatmıştı..
Efendim zayıflatırmış.. Şimdi erkekler de kapıldı demek..
Kadını sırtına kaleş dayayıp zorla getirmiş önüme oturtmuşlar..
10 saniyede bir koltuğunda bir sağa, bir sola kayıyor.. 30 saniyede bir de, bitlendi mi ne, saçlarını karıştırıyor..
Yanım öyle, önüm böyle, ben de New York Flarmoni'den Çaykovski dinlemeye çalışıyorum..
Geçen hafta Ankara'da, 3 bin kişilik salonda Mahler izledim..
Ankara seyircisinin farkını bir kere daha yakından görme fırsatım oldu..
Kültür ve sanat, sadece sevgi değil, "Saygı" da gerektirir.
Bu da bir eğitim, bir yetişme meselesidir.
Ankara'da bu kuşaklar var..
1924'te kurulan Musiki Muallim Mektebi'nden, Devlet Konservatuarı, Devlet Tiyatrosu, Devlet Operası'ndan beri var.
Onların yarattığı Cumhuriyet Kuşakları var, Ankara'da..
Atatürk'ün "Yoktan var ettiği"
Başkentte!..