Nasıl güzel bir pazar gününe uyandım. Yatak odamın pancur düğmesine dokunur dokunmaz güneşin ışıkları odamla beraber içime de yayıldı.. Neşeyle bahçeme fırladım.
Hava nasıl ılık, nasıl muhteşem..
Ve bahçem..
Kediler beni görünce kelebeklerin peşinde çiçeklere, ağaçlara fırlamayı bırakıp, üzerime atlamaya başladılar.. Kiraz ağacım bembeyaz çiçekler açmış.. Tam karşımda, erguvan ağacımın dallarına dünyanın en güzel rengi basmış, nazlı nazlı sallanıyor..
Bahçem bakımsız.. Bu kentin en iyi bahçıvanlarından biri, Gürsel Usta bakıyor ve benim inatçı ve ısrarlı isteklerimle, bahçeyi böyle, doğa nasıl istedi ise öyle tutuyor.. Manyas, Çavuşköy'deki çocukluğumun, babaannemin bahçesi böyleydi, çünkü.. Çocukluğuma döndürüyor bahçem beni..
İçim fıkır fıkır.. Az sonra, Nişantaşı'na akacağım.. Orada arkadaşlar bekliyor, Salomanje'de.. Her pazar buluşup iki saat süren kahvaltımızı yapıyoruz. Bugün artık dışarda, yani Atiye Sokağa atılmış sandalyelere de oturabiliriz kahvaltıdan sonra ve puro keyfimizi de yapabiliriz.. Beni bekleyen, dostlarla keyif yapma düşüncesi neşemi arttırıyor.
Islıklar çalarak, giyindim.. Ayrıntıları niye verdiğimi ilerleyen satırlarda anlayacaksınız..
Muhammed geldi. Araba hazır. Sotiri de gelmiş. Bindik.. Barbaros'tan indik, Akaretler'den çıktık. Teşvikiye Caddesi'ne girdik ve Atiye Sokağın tam karşısında durduk.
Sokak trafiğe kapalı.. Şişli Belediye Başkanı hayatının en iyi işlerinden birini yaptı, bu sokağı trafiğe kapadı ve İstanbul'un yeni buluşma, dinlenme ve keyif mekanı haline getirdi.. Kafeler, pastaneler, restoranlar.. Yola atılmış masalar.. Yolda trafik korkusu olmadan rahat rahat dolaşan insanlar..
Yazın ilk "Sokak" pazarı bugün.. Hava güneşli ama yakmıyor. Ilık. Gömlek ve sırta atılmış süveter yeter, keyfe bakar mısınız?.
Bakamadık..
Trafiğe kapatılmış, buluşma, dinlenme ve keyiflenme yeri olarak düzenlenmiş Atiye Sokak'ta, mevsimin ilk " Sokağa uygun pazar" gününde, yoldan durmadan araba geçiyor.. Güya girişte yolu kapayan çelik babalar var.. Ama elektrikli.. Uzaktan kumandaya basınca aşağı iniyor ve görünüşe göre bu kumandalar herkeste var..
O zaman neye yaradı trafiğe kapamak?.
O sokakta oturanlara tamam.. Arabaların ön camına bir işaret koyarsın. Onu gören görevli yolu açar.. Ona.. Sadece ona.. Herkese değil..
O kadarla kalsa iyi.. Yolun tam girişinde bir, ortasında iki dükkan değişim geçiriyor..
Yahu pazardan, hem de mevsimin sokakta oturmaya uygun ilk pazarından başka gün mü kalmadı tamirat için. Bizim Alkent'te hafta sonu çivi çakamazsınız.. Yolun girişindeki dükkanın beşe üç devasa, kırılmaz camları var.. Bunları yola sermişler kırıyorlar, torbaya koyup götürmek için.. Düşünebiliyor musunuz, rezilliği.. Dehşeti..
Yolun ortasındaki dükkan nasıl bir değişiklik yapıyorsa, bir kamyon geldi, durdu, kereste ve kütük indirdi durmadan..
Kahvaltı ve Atiye Sokak keyfimizin içine tükürüldü mü?.
"Hadi Ortaköy'e gidelim bari" dedim, Ünal'la Sotiri'ye..
Demez olaydım..
Balmumcu'dan Ortaköy'e saptık ki, trafik durmuş.. 500 metre yokuşu tam 45 dakikada inebildik.. Sahil yolu kavşağına varınca da durumu anladık.. Burada Allahlık bir trafik ışığı var, yıllardan beri.. Bizim gibi yukardan inen arabalara 15 saniye yeşil yanar. O arada iki araba ya geçer ya geçmez.. Bu defa hiç geçemiyor.. Çünkü sahil yolunda giden arabalar kavşağa girmişler, çıkamadıkları için de tıkamışlar. O yeşil ışık boş geçiyor aynen Nişantaşı kavşağında olduğu gibi..
Ve inanmazsınız, orda bir trafik polisi de var..
"3 saattir burdayım, canım çıktı, Hıncal Ağbi" dedi.. Çok şeker bir çocuk.. Ama işi bilmiyor ne yazık ki.. Çıkamayacağı kavşağa girmenin trafik suçu olduğunu bilmiyor. Yolu kesen ve kilitleyen arabalara öyle bakıyor..
O arabalar niye yolu kesiyor?.
Çünkü sahil yolunda trafik akmıyor..
Niye akmıyor?. Çünkü kilitler var. Ortaköy meydanı girişi kilit mesela.. Orda ekip arabası var üstelik. Bir yığın da polis.. Niye ordalar?.
Orda durmaları emredilmiş de ondan.. Ortaköy Kuruçeşme arası bomboş olduğu halde, Ortaköy'de artık hangi sebeple olursa, duran, yolu tıkayan arabalara öyle bakıyorlar.. Sadece bakıyorlar.. Sahil yolu, Çırağan Sarayı'na, Balmumcu yokuşu, Balmumcu girişine kadar sırf bu sebeple tıkanmış haberleri yok. Çünkü, İstanbul'un sahibi yok..
Olsa diyecek ki..
"Bu pazar hava açık, meteoroloji günler önceden söyledi. Arabasını kapan sahile inecek. Onların keyiflerini cehenneme çevirmememiz lazım. Sahil yolunda trafiğin akması için önlemler almamız gerek. Ekip şeflerini toplayıp konuşalım. Ekipleri birbirleriyle telsiz koordinatörlü olarak kritik, yavaşlama sebebi noktalara koyalım.. Nerede birikme olursa, orada ışıkları boş verip trafiği açık tutarak rahatlama yaratalım.. Keyfi duruş ve yavaşlamalara izin vermeyip akışı hızlandıralım.."
Bu dediklerim İstanbul Trafik Müdürü'nün aklına hayatında bir kere geldiyse şaşarım.
Ortaköy'de kalmadım. İnadına Bebek'e kadar gitme kararı verdim. Ama Arnavutköy'e nerdeyse bir saatte varınca, vaz geçtim..
"Sahilde oturanlara Allah kolaylık versin" diyerek bastım Etiler'e çıktım..
Bakın ben 30 yıldır İstanbul'da yaşıyorum..
Son 10 yıldır, havanın güzel olduğu her pazar sabahı sahil yolu böylesine işkence..
Peki on yıldır, 10 kişi oturmuş da "Ne yapabiliriz" diye konuşmuş mu?.
"Kısa vadede ne yapabiliriz?. Uzun vadede ne yapılmalı?." diye kafa yormuş mu?.
Hayır!..
Umurlarında değil, çünkü.. Dünyanın en güzel Boğaz'ının, Tanrı'nın en güzel gününde cehennem azabına dönmesi kimsenin umurunda değil..
İstanbul kimsenin umurunda değil..
"Benim umurumda" diyen tek kişi varsa beni arasın ve anlatsın.. Ne yaptığını anlatsın. Kelime kelime yazmazsam namerdim!..