Bu icadı da Freud çıkarmış.. Mitolojide Narcissus (Nergis) diye bir kız varmış. Yüzünü yıkamak için göle eğildiğinde (Aynanın olmadığı güzel günler) kendi yüzünü görmüş. Görür görmez de vurulmuş. Kendine aşık olmuş, Nergis.. Freud Efendi de, işi gücü bırakmış, bundan esinlenmiş, "İnsanın kendini beğenmesi" diye bir ruh hastalığı icat etmiş, deli herif..
Dün sabah kalktım.. Kapıdan gazetemi, makineden kahvemi aldım.. Oturdum.. Sayfaları çevirdim. "Hıncal'ın Yeri"ni buldum.. 10 gündür yazmıyor ya adam.. Meğer ne hasret kalmışım.. Bir keyif.. Bir keyif.. Kahvem bitene kadar baştan aşağı iki kere okudum..
Oh be.. Dünya varmış..
Şimdi bu narsizm mi?.
İnsanın kendi yaptığı işten keyif alması..
Yaptığını en önce sen sevmezsen, başkasının beğenmesini nasıl beklersin..
1995 yazı..
Bir öğlen Sezen telefon etti.. "Hemen bana gel" diye.. Yeni albümü "Işık Doğudan Yükselir"in baskısı tamamlanmış.. İlkini Sezen'e yollamışlar.. "Gel beraber dinleyelim" dedi..
O zaman Ulus'ta dünya sıcağı, dünya tatlısı bir villada oturuyor.. Koştum.. Sezen bir ses düzeni kurmuş eve ki, olmaz böyle şey..
Yani evin kendisi kadar eder satsan, öylesi.. En rahat koltuğa gömüldüm.. Tam karşımda Sezen.. 33'lük dönmeye başladı.. Dört bir yana yerleşmiş hoparlörlerden bir ses geliyor, vay ki vay.. Ve bir şarkılar geliyor arka arkaya..
Öldüm, öldüm.. Dirildim.. Bir daha öldüm.. Bana sorarsanız, Türk pop tarihinin en büyük albümüdür hala.. Nasıl muhteşem şarkılar?.. Nasıl yorumlamış Sezen.. Ve tam karşımda ona bakıyorum.. Nasıl bir keyif, nasıl bir zevk, nasıl bir coşku ile dinliyor kendisini..
Sezen, Sezen'e aşık, en az benim kadar..
Üç mü, dört mü, on mu defa dinledik, baştan sona.. Sonra bir nefeslik ara verdik.. O an kapıdan biri girdi.. Üstü başı, kireç, çimento lekesi.. İşçi belli..
Sezen'in kapısı hep açık dururdu o zamanlar.. İsteyen dalar.. Hatta mutfağa dalar, buz dolabını açar, bir şeyler çıkarır, yer, döner gider, öylesi.. Evde devamlı dolananlar var yani.. Anlayın..
"Sezen Abla" dedi, giren işçi, bir Doğu aksanıyla.. "Ben şurdaki site inşaatında duvarcı ustasıyım.. Çalışırken sizi dinledim.. Şu Bingöl Türküsü 'Var git turnam'ı bir daha çalsana ne olur?.."
Çaldı Sezen..
"Var git turnam tez haberimi uçur
Dedim dağ kavuşmaz insan kavuşur
Zemheriden ötesi bahar aylar
Kuzu meler yoncalanır yaylalar"
Beni öldüren, 100 metre ötedeki duvarcı ustasını ağlatan türkü, Sezen'in kendisine keyif, kendisine zevk, kendisine coşku vermese, o türkü olur muydu?.
Şimdi Ataşehir'de üstelik Mimar Sinan adı verilen o çakma camiyi yapan mimar (Adını merak bile etmedim) eserine (!) bakarken, aynen taklit ettiği Mimar Sinan'ın, Selimiye'ye bakarken aldığı zevkin zerresini almış mıdır acaba?. Yahu Türkiye'de binlerce var bu kopyalardan.. Bıkmadınız mı?.
Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünün birinci sınıfına gidelim.. Mona Lisa'yı inanın belki de Leonardo ustanın kendisinden bile iyi boyayacak en az 10 öğrenci bulursunuz.. Ama kimse yüzlerine bakmaz.. Mona Lisa bir tane.. Onu da Leonardo yapmış.. "Ressam" diye adın geçsin istiyorsan, başka şey yaratacaksın..
Sen mimarsan, yani "Yaratıcı"ysan, kopyayı bırakıp, yeni bir şey yapacaksın ki, adın Sinan gibi, da Vinci gibi tarihe geçsin..
Yeni bir şey.. Yeni bir şey.. Sezen'in Işık Doğudan Yükselir'indeki Mevlana deyişi gibi..
"Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!."