GECE yatarken, ertesi sabah yazacağım yazı kafamda şekilleniyor..
"Yedi sene evvel adı dünyayı saran 14 yaşında bir futbolcu vardı.. Gana'dan kaynağından alınıp Amerika'ya getirilmiş. Hani Alp Yalman da sekiz Ganalı'yı Florya'ya getirmişti ya.. Onlardan.. Müthiş yetenekti. Nike, o yıl milyonlarca liralık reklam kampanyasını bu genç üzerine kurmuştu" diyecektim.
"Adı Freddy Adu" diyecektim. "Bu adı bir yerden hatırlıyor musunuz" diyecektim ve sürprizi koyacaktım..
"Ara transferde İkinci Lig kulübü Çaykur Rizespor'a transfer olan delikanlı.."
Sabah kahvemi içerken gazeteyi okuyorum ki, Okan Can Yantır, aynen bunları yazmış, daha da ileri gitmiş. Yedi yıl evvel, Freddy üzerine bir dosya hazırlamış. "Futbolun yeni mucizesi" diye bir de yazı yazıp, Türkiye'ye de o tanıtmış meğer..
Buyrun..
Bir gün evvel Mevlut Tezel "Benim tabelacı medyam, korkak Ertuğrul Sağlam'ı göklere çıkarmış" diye planladığım yazının içine etmişti, benden evvel davranarak..
Mevlut, dün de ev sahibi olduğu halde, maçta kendisini karşılamayan ve gidip kulübesinde saklanan Aykut Kocaman'ın ayağına kadar gidip elini sıkmasıyla yaptığı insanlığın altını çizmiş, iki gün evvel Aykut'un kendisine yaptığı ayıba aldırmadan.. "Adam gibi adam" Tezel'in başlığı.
Doğrudur. Adam gibi adamlık bu..
Aykut eğer ders alabilmişse..
Sanmıyorum. Bu yüzden, Şenol Hoca'yı "Niye gittin" diye eleştiren yerel basına da kızmıyorum. Ayağına gidilecek adam var, yüzüne bakılmayacak adam var..
Neyse.. Meselem Mevlut'la takışmak değil. Daha ciddi..
Yol yakından, patronlara gidip bu Okan'la, Mevlut'u işaret ederek "Ya ben, ya onlar" diye rest çekmem gerek.. Bu gençler, bu hızla giderlerse, Hıncal'ın Yeri, tehlikeye girer yahu..
***
Şirin Sever kardeşim, hiç de "Şirin" olmayan ve "Sever" adına hiç yakışmayan bir twitter yazmış..
"Bu gençliğin nesi var?. Pasta yerken bile bir cilve, bir cilve, o an itibarıyla karşımda cereyan edenler yüzünden az sonra kusacağım.."
İşte twitter kullanmama sebebim.. Bir.. Alelacele, az ve kısa yazayım derken, nereye gideceğini hesap etmediğin şeyler söyleyebiliyorsun.. İki.. Gelen böylesi twitteri okurken, bu defa sen kusabilirsin..
Sevgili Şirin,
Karşındaki gençler hangi iğrençliği yapıyorlardı da, sen kusmalık oldun, ablaları olarak?.
Bu, gençliklerini yaşayanlara hoşgörü değil.. Bu eleştirel yaklaşım da değil.. Bu alenen ve resmen aşağılama..
Hem de böyle genelleme yaparak, tüm gençliği "Kusmuk"lara boğmak ne oluyor?.
Babama saygı duydum, ama onun kurallarıyla yaşasam, ben, ben olmazdım. Babam da kendi babasının kurallarıyla yaşamadı.
Kuşaklar arasında fark ezelden ebede hep olacaktır. Her kuşak, kendi yolunu bulacaktır. İlerleme ve gelişmenin yolu da budur. Herkes babası olsa, yerimizden sayardık.
***
Hasan Bülent Kahraman, bu gazetenin kişisel olarak en sevdiğim, katılmadığım fikirlerine dahi saygı duyduğum yazarlarının başında geliyor.
Çünkü samimi, çünkü inandıklarını yazdığını biliyorum. İnsanlar düşüncelerinde özgürdür. Düşündüğünü söyleyen kişi de, saygındır. İlkem bu..
Böyle olmayanlarla tartışmayı zül sayarım zaten.
Dünkü yazısını okurken, iki noktayı yadırgadım.
Birincisi..
Yargıtay kararı ile "Adının Ergenekon olduğu iddia edilen" dava henüz devam ediyor. Ortada bugüne dek kanıtlanmış tek karar, verilmiş tek mahkûmiyet yok. Masumiyet Karinesi'nin hukukun, özgürlüğün ve demokrasinin temel ilkesi olduğunu Hasan Bülent en iyi bilir.
O zaman
"Ergenekoncular" diye, devam eden yargıyı etkileyebilecek bir "Hüküm" ifadesi, benim gerçek ve yürekten demokrat kardeşime uyuyor mu?.
"Darbeyi halka yaptırmak için yüz binlerce insanı sokağa dökmek" ne demek Sevgili Hasan?.
Tunus'taki, Mısır'daki yüz binleri sokağa kim döktü o zaman?.
Hele de, bu ülkenin en eğitimli bölgelerinde meydanlarda toplananları, onun bunun darbe hesaplarının oyuncağı koyunlar olarak, sokağa dökülmüş görmek, gerçek demokrat kafaya yakışıyor mu?. Bilim adamısın.. O "Dökülmeler"in analizini yapmayı denedin mi?.
Yanılıyorsam, beni aydınlat, Sevgili dostum!..