ATTİLA İlhan beşinci ölüm yılında mezarı başında anılırken tatsızlıklar çıkmış. Bir takım dernekler anma işini abartınca, üstadın yeğeni Kerem Alışık "Bu yaptığınız şovdur" diye itiraz etmiş. Gazetecilere de "Attila İlhan'a kimse sahiplenemez" demiş.
Kerem temelde haklı.. Bu tür törenleri şova çevirmek çirkin. Sevgili Ahmet'in (Kışlalı) cenaze törenini öyle bir şova çevirmişlerdi ki, tabut mezara indirilirken bağırmak zorunda kalmıştım. "Yeter.. Cenazemizi biraz da bize bırakın" diye..
Ama "Attila İlhan'a kimse sahiplenemez" deyişi yanlış.. O halka mal olmuş bir sanatçıdır.
O zaman isteyen herkes, ama herkes sahiplenebilir..
Öyle oğullar tanıyorum ki, babalarının hatırasına onlardan başka herkes sahiplense daha iyi..
Ben işte biraz da bu sebepten mezar başı törenleri sevmem..
Oraya şov yapmak isteyen de gider çünkü. Oysa mezar başı, sessiz, sakin, bir dua bir çiçek yeridir. Toprağı şöyle bir okşarsınız en fazla..
Mezar, görmek, hele de görülmek yeri değildir.. Bir de gazeteler yazar..
"Ölümünün filanca yılında unutuldu.."
Niye.. Yıldönümünde mezar başında üç beş kişi var sadece de ondan..
Anılar mezarlarda değil, gönüllerde yaşar, bu bir..
Anmak için tören istiyorsanız, kargacık burgacık mezarlara çağırma yerine, bir salon kiralar, bir program yaparsınız, kimse şov yapamaz.
Ya da en yakın bildiklerinizi, şahsen evinizin salonuna davet edersiniz, biter gider.
Bu mezarlık iki yüzlülüğü bitmeli..
Mezara gitmek isteyen gider.. Ama yalnız, ama sessiz.. İlansız, duyurusuz..