Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bi şehr-i Stanbul ki..

"İstanbul, İstanbul olalı bu kadar önemli, bu kadar değerli ve de bu kadar güzel, bu kadar şiirsel bir sergi görmedi" dersem bilin ki abartmıyorum.. Perşembe günü öğleden sonra Sakıp Sabancı Müzesi'nde hayatımın en güzel saatlerini geçirdim.. Önce, hem de dünyalar güzeli İstanbulumuzun 8 bin yılını özetleyen sergiyi gezdik. Sonra o emsalsiz Boğaz'a bir mini korunun dalları ve yaprakları arasından bakan bir terasta enfes bir yemek yedik.. Ben, kız kardeşim Serpil, kuzenim Dolunay, bize bu günü hazırlayan müzenin genel yönetmeni ve o müthiş İstanbul Sergisi'nin küratörü, yani sergilenen eserleri seçen ve sergiyi tasarlayan beyin, Dr. Nazan Ölçer ve yardımcısı Aslı..
Sergi salonlarının girişinde bir açık kokteyl alanı var. Arabamız bu alanın öbür ucunda.. Dr. Ölçer, bizi arabamıza kadar uğurlamak üzere yanımızda yürürken elinden tuttum sımsıkı ve anlattım..
"2002 haziranın sıcak bir günüydü bu müzenin açılışı.. Önce burada bir kokteyl vardı, sonra kurdelalar kesilecek, içeri girilecek ve ilk sergi gezilecekti.. Ben biraz geç kaldım.. Burası tıklım tıklım doluydu, belediye otobüsü gibi.. Arabamdan inip kalabalığa doğru yürürken Sakıp Ağam aralarından fırladı, bana koştu.. İşte aynen böyle elimi sımsıkı elinin içine aldı ve 'Hıncal Ağam' dedi.. Birbirimize şaka ile karışık "Ağam" derdik, bizi çok yakınlaştıran o Amerika gezisinden beri.. Gene Sakıp Ağamın sponsorluğunda Washington'a Kanuni Sultan Süleyman Sergisi açmaya gitmiştik.. 'Hıncal Ağam' dedi, 'Şimdi kurdela kesildi mi içeri ana baba gününe döner, hiçbir şey göremezsin. Gel ben sana çaktırmadan gezdireyim.. Kurdelalar asıl girişte dururken, biz kaçak(!) içeri sızdık. Sakıp Ağa'nın kendi ünlü Hat koleksiyonu ile açılıyor müze.. Ama Ağamın niyeti bana bu hatları göstermek değil, hayallerini anlatmak.. Anlatıyor.. Bu müzeyi niçin kurduğunu, burada neler hayal ettiğini anlatıyor.."
Dr. Ölçer'in elini, Sakıp Ağamın benim elimi sıktığı gibi sıktım.. "İşte hayali buydu Nazan Hanım" dedim.. "Hayali, bu müzede böyle bir sergi açılmasıydı.."
"Aşağıda salonları gezerken, Ağamın elimi tuttuğunu, bir an bile bırakmadan tuttuğunu hissettim. Hep yanımızdaydı. Sakıp Ağam buradaydı" demedim sadece..
Dr. Nazan Ölçer, 39 yabancı, 19 yerli, toplam 58 müze ve özel koleksiyondan derlediği 500'den fazla eser sergileyerek, İstanbul'un 8 bin yıllık tarihini anlatıyor.. Ama nasıl anlatıyor..
Hemen girişte bir kısa video gösterisi karşılıyor sizi.. Video salonuna dev ağaç kütükleri arasından giriyorsunuz. Oturaklarınız da kesilmiş kütükler.. Niye.. İstanbul'un olduğu alan, tarih öncesi çağlarda orman.. Dekor başlangıcı simgeliyor. Videodan Marmara denizinin, Boğaz'ın oluşumunu, İsa'dan 800 bin sene öncesinden başlayarak öğreniyorsunuz.. İstanbul'un dünyanın Sonra İstanbul başlıyor.. Dünyanın ilk yerleşim yerlerinden biri İstanbul.. Ve sergiye giriyorsunuz. İlk salonda en eskiler, önceTaş, sonra Cilalı Taş devirlerinden kalan eserler.. Yanlarında türkçe ve ingilizce tanıtımları var. Ama biz sergiyi Dr. Nazan Ölçer'le gezme mutluluğuna erenlerdeniz.. O anlatıyor, ne de harika anlatıyor.. O zaman bakmıyoruz sergiye.. Görüyoruz. Yaşıyoruz..
Zaten dekor da yaşansın diye.. Siyah mermer görüntüsü veren aynalarla kaplanmış duvarlar. Işıklar çevrede loş. Aydınlık olan, baktığınız şey.. Müthiş gizemli, hem de görkemli bir hava veriyor o siyah aynalar.. Işıklandırma da, tüm ayrıntıları görmenizi sağlıyor.. Öyle bir havaya giriyorsunuz ki..
Ardından klasik dönem başlıyor.. İsa'dan 400-300 yıl önceden başlayarak.. Heykeller, lahitler, kabartmalar ve takılar.. Serpil "Uzaydan geldiler" derler ya diyor kulağıma, bir altın kolyeyi işaret ederek.. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden getirilmiş. Herakles Düğümü'nden kolye yapmış zamanın sanatçısı.. Serpil "Düğümün etrafındaki noktalara bak" diyor.. "Hangi noktalara" diyorum. Yok ki.. Yok denecek kadar küçük zerreler bunlar.. Hani geometride nokta "Boyutsuz" diye tarif edilir.. Öylesi.. Sergiyi Paris'te de gezen Serpil bir uzmanla konuşmuş.. "Böyle yüzlerce zerreyi yan yana, yan yana işlemek, günümüz digital teknoloji ile çalışan aletleri ile dahi imkansız derecede zor. Bu usta İsa'dan 300 yıl önce nasıl yapmış ki" demiş, adam.. "Tanrıların Arabaları'nı ben yazmadım ki" dedim Serpil'e.. "Sen onu Öcal Ağbine sor. Bizim ailenin Eric Von Daniken'i o.."
Sonra Konstantinapolis devri başlıyor.. Bizans, Roma İmparatorluğu.. Ve Türkler geliyor.. Fetih.. Konstaniyye.. İstanbul.. Fetheden Fatih, en görkemli Kanuni ve yenilikçi 2. Mahmut seçilmiş örnekleme için.. Muhteşem eserler.. Heykeller, resimler, akıl almaz desenli, incecik ipek örgü kumaşlar, heykeller, minyatürler, el yazması kitaplar, süslemeler, takılar.. Hem devri öğreniyorsunuz, hem sanatını..
Finalde bir müthiş sürpriz bekliyor sizi.. Bir kubbe.. Hangi kubbe?.. Hangisi değil ki.. Ayasofya'dan, Ortaköy'deki muhteşem Balyan'a, Kubbeler Kenti değil mi İstanbul.. 22 kubbe seçmişler.. Sabancı müzesinde kurulan döner kubbeye, bu 22 kubbenin görüntüleri bire bir yansıyor.. Caminin içinde görmeniz pek mümkün değil, çünkü uzak.. Oysa burda birkaç metreden bakıyorsunuz kubbeye ve siz dönmüyorsunuz hepsini görmek için. Kubbe dönüyor.. Dr. Ölçer bir uzay sergisinde, dünyanın bir ucunda gök kubbeyi görmüş böyle.. Yıldızları görüyormuşsunuz oturduğunuz yerde.. "Biz niye İstanbul Kubbelerini görmeyelim" demiş ve işte sonuç bu.. Harika.. Enfes.. Muhteşem.. Gezi bitti, ama coşkumuz bitmedi.. Müze içindeki Çanga'da yemeğe oturmamız işin daha da güzel yanını başlattı. Harika lezzetler eşliğinde, az önce izlediğiniz ve doyamadığınız güzelliklerin sohbeti.. Güzel bir şeyi izledikten sonra haldır haldır eve koşmak yerine oturup, az önceki keyfi paylaşmanın, coşkuyu uzatmanın, sohbetin zevki bir başka oluyor..
Serpil'e dedim ki.. "Burayı ben yazarım.. Sen Paris'i yazacaksın.."
Yazdı. Onu da yarın okuyacaksınız.
8 Bin Yıllık İstanbul Sergisi 26 Eylül'e kadar açık.. Dr. Ölçer özellikle yurt dışından seçilen eserlerin nasıl zor, nasıl develere hendek atlatarak getirildiğini de anlattı. Yani böyle bir sergiyi bir daha bulmak mümkün değil.. "Bu sergiyi gezmek için tek günlüğüne yurt dışından İstanbul'a gelenler var" dedi.. Değer..
Sakın ha kaçırmayın. Eylülde okullar açılıyor. Öğrencilere bedava.. Okul Müdürleri görev edinsinler. Bu sergiyi gezmeyen öğrenci kalmasın.. Gezmeyene diploma vermesinler hatta, öylesi.. Bin tarih dersi, on bin kitaba değer bilgileri gözle görüyorsunuz çünkü..
26 Eylül'e kadar unutmayın.. Türkiye'nin neresinde olursanız olun. Gece binersiniz otobüse.. Sabahtan akşama gezer, gece gene otobüse biner dönersiniz memleketinize.. Değer.. Tüm yorgunluğa değer.. Çünkü ömre değer!..
Haa.. Yanınızda biraz para bulundurun. 10 liraya gezilen serginin harika bir de kitabı hazırlanmış. Sunulan her şeyin resmi ve de 8 bin yılın uzmanlardan anlatımı.. Başınızın ucunda durur, durup durup bakar, boş kaldıkça okursunuz..
Yakında DVD'si de çıkacakmış. Onu hele hiç kaçırmayın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA