PAZAR akşam üzeri Ertekin'de oturuyoruz.. Tahir elinde bir şeyler geldi.. "Hıncal ağbi şunlara bak" diye..
Tahir, yeni dostumuz. Ertekin'in cafesinin yarısı şimdi bir başka dükkân.. C'art diye.. Sattığı ıvır zıvır.. Yanlış anlamayın. Küçümsemek için söylemiyorum.. Tam tersine.. Öyle şirin şeyler ki.. Ne işe yaradıkları belli değil. Alman hiç şart değil, ama öyle albenisi var ki, dükkân dolup taşıyor.. Almasalar da uzun uzun bakıyorlar insanlar..
C'Art, Ertekin'e, yıllardır kuş uykusundaki Ertekin'e hareket kazandırdı adeta..
Tahir, orda çalışıyor. Baktım elinde, üzeri kabartma ama çok şirin resimlerle süslü imce uzun kartlar..
"Bu ne" dedim.. "Kitap ayracı ağbi" dedi..
Şimdi bu insana lazım olur mu?. İnsan buna "Lazım" diye para verir mi?. Yahu kitabı okurken sayfanın köşesini kıvırırsın kaldığın yerde.. Öyle öğrendik. Sonrasını da öğrendik.. "Hımm.. Kıvırmak çok ayıp. Sakın yapma.. Ayraç koy.."
Ayraç bir kâğıt, ya da karton parçası..
Şimdi gidip bunu parayla almanın alemi var mı?.. Yok..
Ama alıyorsun.. Ayracı değil, tasarımı.. Tasarım hoşuna gittiği için parayı sayıyorsun..
Yanımda Ünal var.. Mimar.. Yani tasarımcı.. "İşte çağın mesleği bu" dedim ikisine.. "Bugün satan şey, ihtiyaç değil, tasarım.. Tasarlayan malı götürüyor.."
Ertesi gün, pazartesi 19 Temmuz, divana uzandım.. Herald Tribune'un sayfalarını çevirmeye başladım..
Bir başlık..
"Hadi kendine bir güzellik yap!.."
Alt başlığı okuyorum..
"Dükkânlar, sizi avlayan şeyler satmaya başladılar. İhtiyacınız olmasa da.."
Bre aman.. Tam da dün başımıza gelenler..
Yazı şöyle başlıyor.. "a) Cimriyseniz, b) kapitalistseniz, c) beş parasızsanız, bu yazıyı okuma zahmetine katlanmayın. Eğer okursanız sona geldiğinizde kendinizi çok hırçın, çok aksi bulabilirsiniz.."
Niye öyle hissedeceğinizi de anlatıyor.. Çünkü yazı Londra'daki bazı dükkânları tanıtıyor.. Bu dükkânlara gitme arzusu uyanacak içinizde, hatta gidip alacaksınız.. Neyi?. Asla ihtiyacınız olmayan, ama size fevkalade sahip olma duygusu veren şeyleri..
Yazar Alice Rawsthorn "Bu benim Dünyanın En Güzel Modern Sanat Dükkânları arasından (Utanmazcasına) kişisel seçimim" diyor.. "Bunları seçtim, çünkü buralarda bana daha evvel görmediğim sürpriz şeyler sunuldu ve ben hiç ihtiyacım olmayan şeyleri aldım. Belki siz de alacaksınız.."
Londra'da altı dükkânı tanıtan yazı, nerdeyse tam sayfa ve yarım sayfası da, bu işe yaramaz güzelliklerin resimleriyle kaplı..
Şimdi buraya dikkat.. Bir Türk yazarı kendi gazetesinde İstanbul'un bazı dükkânlarını böyle yazmaya kalksa, ona nasıl saldırır öteki yazarlar, bir düşünün.. Oysa Alice'in yaptığı gazetecilik.. Hizmet.. Servis.. Londra'ya ilk gittiğimde bu dükkânların hepsini dolaşacağım, Alice'e teşekkür ederek..
Belki orda, ya da yoldasınızdır. O zaman buyrun size isimleri..
Jasper Morrison Shop, Moss, Bruno Gusto, Royal Tichelaar Makkum Shop, Tokyu Hands, Vitrahous.