Uğur Dündar-Yılmaz Özdil ikilisi, her gece çağdaş televizyon haberciliği konusunda uygulamalı ders veriyorlar.. Hastalığım beni eve kilitleyip, televizyonu zorunlu olarak hayatıma sokunca bunu keşfettim..
Star'da insanda tiryakilik yaratacak boyutta bir habercilik var..
Bir defa yöneten beyinler, meraklı.. Gazeteciliğin ilk şartı.. Merak etmek.. Sen etmezsen, milletin neyi merak ettiğini nerden bileceksin?.
Her geceki bültenin gündemini işte bu meraklar listesi oluşturuyor. En merak edilen olaylar, en merak edilen kişiler..
Sonra müthiş bir ekip görev alanlarına dağılıyor. Bütün gün çalışıyorlar ve gece haberi, kendileri canlı sunuyorlar. Olaylar, olay yerinden anlatılıyor. Ekibin her bireyi ayni zamanda çok iyi muhabir. En zorlu haberleri bile çıkarabiliyorlar. Çünkü geniş çevreleri var. Her yerde parmakları kulakları var. Gazeteciliğin ikinci olmazsa olmazı. Merak ettiklerini nasıl, kimden ve nerden öğreneceklerini biliyorlar. Mesela Murat Çelik bir harika muhabir..
Her gece mutlak özel haberler var. Star Haber ajanslara bağlı değil. Kendi gündemini üretiyor.
Çağrılan konuklar çok ama çok iyi seçiliyor. Hem söyleyecek şeyi olanlar, hem de söylediklerine itibar edilecekler geliyor ekrana.. Daha adı anons edilirken "Ne diyecek acaba" heyecanı seyircide başlıyor..
Ve gelelim işin en güzel yanına..
Uğur Dündar!..
Bu müthiş ekibin çalışmalarını ekrana öyle bir koyuyor ki, olmaz böyle şey..
Uğur zaten adı ve kimliği ile seyirci genelinde saygın. Bir ömür vermiş bu saygınlığı kazanmak için. Bir anchormande olması gereken en önemli özellik onda var..
İnandırıcı olmak..
Uğur ekrana oturduğu anda inandırıyor.
İkincisi..
Uğur önüne konan metni okuyan spiker değil. Uğur haberi okumuyor. Anlatıyor. Araya yorumlarını katarak anlatıyor. Gözden kaçabilecek ayrıntıların altını çizerek, dikkati çekerek anlatıyor.
Dahası.. Uğur korkusuz. En kritik yorumları hiç çekinmeden yapabiliyor. Ertesi gün en muhalif köşelerde bulamayacağınız en sert yorumlar Star Haber'de var.
Çağırdığı konuklarına, evvelden ezberlediği sıradan soruları değil, konuşmanın gelişmesi içinden çıkardıklarını soruyor. Lafı konuğunun ağzına tıkamıyor. Onun yerine kendi konuşmuyor. Konuk konu mankeni, Uğur Dündar figüranı değil o sırada.. Ekranın baş oyuncusu.. Konuğuna bu muameleyi yapan başka sunucu yok.
Yılmaz'ı da, Uğur'u da yürekten kutluyorum..
Bir eleştirim var..
Şekilden..
Bu kadar çağdaş, bu kadar ileri, bu kadar yürekli bir Star Haberi ekrana Reha Muhtar üslubu ile getiriyorlar. Yani benzetme yerinde ise, Le Monde gazetesini Posta mizanpajı ile basmak gibi bir şey bu.. Bunlar kendi içlerinde başarılı uygulamalar. Yanlış anlaşılmasın.. Ama türler, tipler ayrı olunca, sunum da ayrı olmalı.
Bu kadar ağırlıklı, bu kadar ciddi, bu kadar vurucu ve ses getirici bir haber bültenini, gece yarısından sonra yayınlanan palavra magazin programları üslubunda sunmak yakışıyor mu?.
Her saniyesi kıymetli bir bültenin nerdeyse üçte birini, tekrar tekrar anonslara ayırmak ne oluyor?. Alt yazı yetmiyor, klip giriyor tekrar tekrar.. "Falanca ne dedi?.. Niye dedi.. Ne zaman dedi.. Elinin körü dedi.. Şimdi.."
Bedrettin Dalan'ın Ergenekon hakkında ettiği cümleyi ayni haber içinde beş kere yayına sokmak ne oluyor, mesela?.. Biz ekran başındakiler geri zekalı falan mıyız?.
Bu sunuş şekli, haberleri ucuzlatıyor. Değerini düşürüyor. Seyirciyi öfkelendiriyor. Vakit ziyanı oluyor. Bir bülten içinde bu tekrarlara 10 dakika ayrılırken, sonda konuk hem de belli çok önemli şeyler söyleyecekken vakit kalmadığı için teşekkür edilip susturulmak zorunda kalınıyor.
Vaktin, hem de dolar bazında nakit olduğu o prime time haber programında bu aptal ziyan neden ve nasıl kimseyi rahatsız etmiyor, anlayamıyorum.
Esasta bu kadar mükemmel olanların, reyting için usuldeki bu ucuzluğa gereksinim duymalarını da bana kimse anlatamaz, zaten..