Hafta arası Niş'teydim, üniversiteli gençlerle dolu bir masada, bir tesadüf.. Bir mucize çıktı karşıma.. Bir genç kız.. Daha otururlarken dikkatimi çekti.. Herkes bir içki ısmarladı genelde.. O "Soda" dedi.. Az sonra paketler fora edildi, herkesin elinde bir sigara, nerdeyse.. Baktım sigara da içmiyor..
İçki yok.. Sigara yok, bir genç kız.. Yok canım.. Mucize dediğim o değil.. Mucize o kadar basit değil..
Mucize..
İki saatten fazla kaldık Niş'te.. Genç kızın, elinde, önünde cep telefonu görmedim..
Yanımda oturan, elinden telefonu düşürmüyordu mesela.. Durmadan bir yerlere mesaj çekiyor, gelen mesajı okuyor, hatta öteki arkadaşlarına gösteriyor, sonra yeniden mesajlar çekiyor, zaman zaman da, o gürültüde konuşması mümkün olmadığından masadan kalkıp dışarı çıkıyordu.. Bin mesaj çekti, ara vermeden..
Ama adını izin almadığım için yazamadığım bu genç kızın telefonla hiç ama hiç ilgisi ve ilişkisi olmadı gece boyu.. Mucize buydu işte.. Bir gece boyu elini çantasında duran telefona sürmeyen, o telefonu çantadan çıkarmayan bir genç kız..
"Mutlak şarjı bitmiştir" dedim içimden ve dayanamadım sordum..
"Sen telefon kullanmaz mısın?.. Hiç elinde görmedim de.."
"Buraya eğlenmeye, müzik dinlemeye geldim. Telefonla konuşmaya değil ki" dedi.. Sarılıp öpmek istedim o an..
Devam etti..
"Hem bu müzik devam ederken telefonla konuşmak sanatçılara saygısızlık olmaz mı?.. Üstelik, bu beni buraya davet eden, bu gece buraya müzik dinlemeye gelenlere de saygısızlık olmaz mı?.."
Dedim ki..
"Aileni hiç tanımıyorum.. Ama eve dönünce onlara deki 'Hıncal Uluç sizi kutladı. Bu devirde böyle bir kız yetiştirmeyi başardıkları için.."
Gerçek bir mucizeydi o genç kız.. Artık yitirmeye başladığım umutlarımı geri getiren "Hâlâ bir ümit var" dedirten mucize.. Tüm dünya İonesco'nun oyunundakiler gibi hızla "Gergedan"laşırken, finalde "Ben insan kalacağım" diye haykıran ümitti o..
Cep telefonu nasıl bir kölelik, nasıl bir bağımlılık yaptı insanlarda.. Özellikle genç kızlarda.. Evrim teorisi geçerli ise, birkaç kuşak sonra, kızlar ellerine, ya da kulaklarına yapışık telefonla doğmaya başlayacaklardır..
Yeğenimden söz etmiştim size.. Hani elinde telefonla uyuyan.. Kapkaranlık sinemada, film oynarken, elini sokup çantasının içinde, bakmadan mesaj yazan.. Şimdilerde epey duruldu, ama telefon gene hayatındaki en öncelikli şeylerden biri.. Kaç flörtümden işler daha ileri gitmeden vazgeçtim. Hayatın öncelikleri sıralamasında kızın cep telefonunun önüne geçemediğim için.
"Burada da kullanılmaz" diye bir yer "Şimdi olmaz" diye bir zaman yok..
Bocelli'nin galasındayız. Erkekler smokin, kadınlar tuvaletli.. Bir tuvaletli kadının elinde telefon konuşuyor.. Kiminle?.. Arka sıralardaki bir başka kadınla.. "Ben seni gördüm.. Üç sıra öne bak, sen de beni göreceksin.."
Yahu bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum ben.
Evet.. Evet.. "Telefonları kapayın" diye bir uyarı filmi var ya sinemalarda, gösteri başlarken perdeye yansıyan.. Hayvanlar Alemi.. Sinema salonuna giren ayının yanındaki tilki mi nedir, iki sıra arkadaki geyikle konuşuyor, cep telefonu ile.. Ayni o.. Bu defa Bocelli galası ve iki abiye hanımefendi..
Yapmayın.. Sanki biz cep telefonu ile doğduk.. Yahu hepsi hepsi 1015 sene geçmişi var aletin.. İnsan bu kadar kısa zamanda nasıl böyle köle, böyle mahkûm olur.. Bu aşağılık alet yüzünden dünyayı, çevresini, insanları unutur.. Saygıyı, sevgiyi unutur..
Bu sabah gazetede okudum.. Cep telefonu sinirlerde tümöre sebep oluyormuş.. Kesin, bende olacak.. "Yahu sen kullanmazsın bile" demeyin. En olmadık yerlerde, en saygısızca çıkarılan, hem kullananın, hem de yanında oturanların o anı keyfince yaşamasını engelleyen bu işkence aletini gördüğüm anda öyle sinir oluyorum ki, dayanılmaz.. Benim sinirlerim bu gerilmeye tahammül edemeyecek, göreceksiniz..
(27 Ocak 2007'de yayınlandı)