Lale Akbulut öyle güzel yazmış ki, aynen aldım köşeme..
***
Bağırmak... Bir marifetmiş gibi.. Sanki bağırılınca işler çabuklaşıyor, eğriler düzeliveriyor.
Hep bağırıyoruz. Bağıranlar haklıdır sanıyoruz.
Bayramlarda bağıra bağıra şiir okumak bizde..
Meydanlarda onca mikrofon ve hoparlöre rağmen bağırmak bizde..
Meclis salonlarında memleket sorunları dururken birbirlerinin kafasını kanatırcasına bağrışmak bizde..
Niye bağırıyoruz ki?
Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama..
Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor.
Bağırmadan pekala yaşanabilir. Bağırmak yaşamanın, ayakta kalabilmenin, güçlü olabilmenin göstergesi değildir.
Aksine acizliğin, dışa itilmişliğin bir işaretidir.
Türkiyemiz aciz bir ülke değildir. Geçmişimiz, geleceğimiz aydınlıktır. Bu aydınlıkları bağrışlarla karalamayalım.
Lütfen bağırmayalım.
(11 Ocak 1997'de yayınlandı)