ÇOK yakışıklı genç bir adam, Amerika'nın batısındaki bir çiftliğe iş başvurusunda bulunmuştu. Çiftliğin sahibi ona özelliklerini sorduğunda, genç adam kendine güvenen bir edayla şöyle cevap vermişti. "Rüzgâr estiğinde dahi uyuyabilirim." Bu söz yaşlı çiftlik sahibinin kafasını çok karıştırmıştı, fakat bu zeki genç adamdan da çok hoşlanmıştı. Bu yüzden onu işe aldı.
Birkaç gün sonra yaşlı çiftlik sahibi ile karısı, gece yarısı çok sert ve şiddetli bir rüzgârla uykularından fırladılar. Bir sorun çıkma ihtimaline karşı her yeri kontrol etmeye başladılar. Pencere ve kapıdaki kepenklerin sıkıca kapatılıp kancalarının yerlerine takıldığını gördüler. Kalın ağaç kütükleri ise sıra sıra şöminenin yanına dizilmişti. Tarım araçları güvenli bir şekilde hangara yerleştirilmişti. Traktör garajdaydı. Ahırın kapısı sımsıkı kapatılmıştı. İçerdeki tüm hayvanlar sakindiler. Genç adam hemen ilerideki kulübesinde huzurlu bir şekilde uyuyordu.
İşte o anda yaşlı çiftlik sahibi genç adamın işe girerken ne demek istediğini anlamıştı. "Rüzgâr eserken dahi uyuyabilirim."
Genç adam fırtınasız güzel günlerde bir gün, şiddetli bir fırtına ile çiftlikteki her şeylerini kaybedebileceklerini düşünerek işlerini o kadar iyi yapmıştı ki, en sert, en şiddetli fırtına dahi esse yatağında huzurla uyuyabilirdi.
Acaba bunu hangimiz gerçekten yaşamımızda uygulayabiliyoruz? Yapabildiklerimiz değil, bir gün gerçekten yapamadığımız şeyler güneş battığında size baş ağrısı verir.
(Bu güzel öykü için Hülya Kayıkçı'ya teşekkürlerimle..)
(Bu yazı 11 Ocak 2004'te yayınlandı.)