Abuzittincim,
Bayramın kutlu olsun kardeşim. Esasında "Ramazan Bayramın kutlu olsun" demek gerekiyor ama başbakanımız gereksiz yere bi "Ramazan Bayramı" lafı açıp, bi çeşit baskı kurmaya çalışınca içimden böyle yazmak geldi.
Ramazan Bayramı veya Şeker Bayramı.. Yav buna da mı başbakanlar karar verecek yani?
Neyse bayram günü canını sıkmayayım. Bak geçen gün başıma ne geldi. Denizli'den geçiyorum. Güney'den Denizli'ye giren yol üzerinde, bilirsin sık trafik ışıkları vardır. Ve Denizlililer, İstanbul ve Ankaralılar gibi değil, medeni insanlardır, trafik ışıklarına uyarlar.
Ağır ağır ilerlerken yandaki arabanın direksiyonundaki adam bana doğru eğilip "Vay abim benim ne yapıyorsun buralarda?" diye seslendi. Şöyle baktım tanımadığım biri.
O ısrarcı "Abi, valla sen beni tanımadın!" Ben, zaten unutkan bi adamın tekiyim. Datça'dan beri de araba kullanıyorum, yorgunluk basmış. Başımdan savmak için ".. vayy selam" dedim. O arada n'olduysa, onun arabası benim önüme geçti ve durdu. Dörtlü flaşörlerini yakıp, yanıma geldi. "Yahu abi sen beni nasıl tanımazsın, ben marangoz Hasan'ın oğlu.. Oturup seninle uzun uzun Kaygısızlar'da sohbet etmedik mi?"
Gerçekten sene başında bi marangozluk işim olmuştu. Kaygısızlar'sa benim arabanın gittiği servisin adı. Demek bişeyler var ama ben adamı çıkartamıyorum. Uzatmim Abuzittincim iş bu noktaya gelince ben de arabadan indim adamla öpüştük. Trafik yanımızdan zorbela akıyor. Adam bu arada bana Ankara'da Kavaklıdere'de yeni bi bijuteri mağazası açacaklarını anlatıp, pırıltılı harflerle yazılı bi davetiye uzattı. "Mutlaka hafta sonu bekliyoruz abi. Al bu sana, bu da yengeme" diyip iki adet, renkli ambalajlı küçük paketi elime tutuşturdu. Ben teşekkür ederken daha irice bi üçüncüyü arabanın camından içeri attı. "Bu kadarı çok fazla kardeşim" diye itiraz edince de "Abicim artık gönlünden ne koparsa ona da bişeyler verirsin" dedi.
O anda kafamda soru işareti çaktı. Trafik yanımızdan teğet biçimde akıyor insanlar haklı, homurdanıyorlar. Biz, parayı verirsin vermezsin tartışıyoruz. O hengamede adam şimşek hızıyla elini, o bol, yazlık pantolonumun dıştan cebine daldırdı ve içinden bi 50 kâğıtı çektiği gibi vınnn!
Ben elimde paketler "dur mur!" diye tepinirken gümüşi renkli Honda trafiğe karışıverdi. Şoku atlattıktan sonra "Polise gideyim" diye düşündüm.. fakat şahit mahit uzun iş! Zaten yoldasın. Bi taraftan da nasıl tongaya bastım diye hayıflanıyorum.
"Herif benim arabanın bakıma gittiği servisin adını vermese kanıp da durmazdım! Nerden bildi ki.." derken jetonum düştü.. Servisin adı plakanın altında incecik harflerle yazıyordu. İşte böyle Abuzittincim. Gümüşi renkte 42 AYN 97 plakalı bi Honda.. Eğer o yollardan geçerken rastlarsan insaniyet namına sor. Ben 50 liradan vazgeçtim.. O koku ne kokusu ki günlerdir neyle yıkasam yıkayayım bi türlü çıkmıyor, söylesin!
Münasip yerlerinden öperim kardeşim.
Güneş. tecellister@mail.com