Düşünün.. Türkiye başkanlık sistemine geçmiş.. Oylar da bilgisayarla veriliyor. Seçim sistemi gereği son tura iki aday kalmış.. Biri Recep Tayyip Erdoğan, biri Deniz Baykal..
Oylar sayılıyor, bire bir eşitlik var.. Ama bu arada fark ediliyor ki, Van ilinin sonuçları henüz gelmemiş.. Niye?.. Çaldıran'da sonuç henüz alınmamış da ondan.. Sandıklardan birinin seçmen defterinde 171 imza var, ama bilgisayarda 170 oy.. Yani oyun birini bilgisayar kaydetmemiş. İşin matrağı, Van'da da, oylar bu tek oy dışında birebir eşit..
Araştırmalar.. O kaydedilmeyen oyun sahibi benim. Hakkım baki..
Yani kadere bakın.. Türkiye Cumhuriyeti Başkanını tek başıma ben seçeceğim. Tabii, Erdoğan'ın da Baykal'ın da danışmanları kafalarında binlerce planla Çaldıran'a geliyor.. Yanlarında adaylar da.. Amaçları beni ikna etmek ve bu tek seçmenli seçimi kazanmak.. Medya kızıl kıyamet..
Danışmanlar, işsiz güçsüz, nerde sabah orda akşam yaşayan, para bulup bira alırsa içip içip sızan seçmenin, yani benim geçmişimi ve kimliğimi araştırıp, adaylarına taktik üstüne taktik veriyorlar.
Mesela.. Dedemin Müftü olduğunu, çocukluğumun onun yanında geçtiğini öğrenen Deniz Baykal, kameraları toplayıp ilan ediyor..
"Taksim'e camiyi biz yapacağız. Hem de dünyanın en büyük en güzel camisini. Mimar Sinan kıskanacak.."
Mesela.. Fena halde Galatasaraylı olduğumu öğrenen Recep Tayyip Erdoğan "Nihayet gerçekleri gördüm" diyerek Fenerbahçe'den istifa ettiğini açıklıyor. Galatasaray'a üye olmak başvurusunu Van'a davet ettiği Adnan Polat'a canlı yayında elden veriyor. Sırtında 10 numara sarı kırmızı formayla kameraların karşısına çıkıyor.
Falan filan..
Sonunda seçim günü geliyor. Kabine girip bilgisayarın başına geçiyorum. Oyumu kime verirdim sizce?..
İyi bildiniz.. Türkiye Başkansız kalırdı. Çünkü ne Erdoğan'a, ne de Baykal'a oy vermem söz konusu olamaz ki benim..
Şimdi size anlattığım bu masal, Oyum Kime (Swing Vote) filminin konusu.. Üstelik de masal değil.. Bir gerçeğe dayanıyor.. Bush ile Gore arasındaki seçim ülke çapında denk gitmişti. Kazananı sonuçları hâlâ belli olmayan Florida belirleyecekti. Bu eyalette de seçim denkti.. Bilgisayar arızası yüzünden oyları sayılamayan 400 seçmenli bölgede yeniden seçim yapılması gerekiyordu. Başkanı fiilen o 400 kişi seçti.
Film, 400'ü bire indirmiş..
Bu bir kişi de Kevin Costner.. Tipik bir "Kayıp doğmuş/ Born loser". Karısını kaybetmiş. İşini kaybetmiş, dostlarını kaybetmiş.. Elinde bir tek kızı kalmış.. Bir de ayrılamadığı bira şişeleri.. Amerika'nın en ücra köşelerinden birinde, dünyadan habersiz yaşıyor. Yani aslında tam da "Göbeğini kaşıyan adam!.."
Başkanı işte bu adam seçecek iyi mi?..
Şimdi siz buna ne mana verirseniz verin..
Hem de tam Amerika'da başkanlık seçim kampanyası tüm hızıyla devam ederken cuk oturan bir film..
Kevin Costner çok şirin bu defa.. Adayların kampanyalarını yürüten danışmanlarda Stanley Tucci ve Nathan Lane harikalar yaratıyorlar.. Ne var ki filmin asıl dev oyuncusu Costner'in ilkokul öğrencisi kızını oynayan, sinemada ilk kez izlediğim Madeline Carroll. Olağanüstü bir performans.. Sinemanın böylesi devleriyle başa baş oynamak, hatta beraber sahnelerde rol çalmak ne demek!..
Valla gidin.. Eğleneceksiniz..
Çıkınca da "Göbeğini kaşıyan adamı" düşünün bakalım!..