İHTİYARLARA Yer Yok'tan çıkarken, ciddi ciddi düşündüm, "Siyad'a haksızlık mı ettim acaba" diye.. Bu film, yani No Country For Old Man 8 dalda Oscar adayı olup, dördünde kazanmış. En iyi film dahil.. Onun dışında, 79 ödülü ve 29 adaylığı daha var, dünyanın dört bir yanındaki festival ve ödüllerde..
"Bu film nasıl ödüle boğulur" diye düşündüm sabaha kadar..
Ne var ki, seyirci de ödüllendirmiş filmi.. 80 bin seyircinin internette kullandığı oyların ortalaması 8.5.. Yılın en büyük notlarından biri.. Gişe rakamları da ihmal edilmez. Bizim Yumurta gibi, boş salonlara oynayıp, ortadan yok olmamış..
Dahası..
Bizim eleştirmenler genelde Amerikan filmlerine sempati duymazlar. Hele de Oscar'a pek itibar etmezler.. Buna rağmen, en sevdiğim ve en saygı duyduğum Atilla Dorsay filme en yüksek notunu (Dört yıldız) vermiş ve eklemiş.. "Bir baş yapıt!."
O zaman bu filmde mutlak bir şeyler olmalı..
Olmalı da ne var?..
Başından sonuna bakıyorum, "Ne var?.. Ne var?.."
Hiçbir şey yok.. İnanın hiçbir şey yok.. Oyunculuk dahil..
Javier Bardem bu filmdeki rolüyle Oscar alan ilk İspanyol oyuncu oldu. En iyi yardımcı oyuncu Oscar'ı..
Ne yapıyor Bardem filmde?.. Başından sonuna ayni tipi tekrarlıyor.. Tipleme harika.. Tamam.. Ama adam filmin kaç sahnesinde görünüyorsa, hep ayni şeyi yapıyor, tekrar tekrar.. Bunun adı oyunculuk mu oluyor şimdi?.
Film mi ne?..
Çölde bulduğu parayla kaçan bir adam.. Onun peşindeki başka bir adam.. Biri kaçıyor, öteki kovalıyor. Biri kaçıyor, öteki kovalıyor.. Biri kaçıyor.. Öteki kovalıyor.. Biri kaçıyor, öteki kovalıyor.. Biri kaçıyor, öteki kovalıyor..
Bıktınız değil mi?.. Filmden de bıkıyorsunuz zaten.. Uzadıkça uzuyor, sarktıkça sarkıyor, film ama, gelişmiyor bir türlü.. Hep başladığınız yerdesiniz..
Sonra filmin senaryosunu yazan, çeken ve kurgusunu yapan Coen kardeşler saatlerine bakıp "Yeter" diyorlar.. "Bitirelim, yoksa sinema seanslarına uymayız.."
Film bitiyor. Son bile yazmadan.. Doğru.. Çünkü sonu monu da yok filmin..
Araya başka insanlar da giriyor bu arada, haksızlık etmeyelim..
Mesela Tommy Lee Jones.. Şerif!.. Ne işi var filmde?.. Ne işe yarıyor?.. Çıkarın Şerifli bütün sahneleri.. Belki de tempo kazanır, daha da iyi olur film..
Hele bir Woody Harrelson var, gerçek hayatta bir kiralık katilin oğlu, bu filmde babasının mesleğini oynuyor da niye oynuyor.. Girdiği gibi çıkıyor filmden.. Bu film yol geçen hanı mı?. Nasıl oluyor da, "En iyi senaryo" Oscar'ını alıyor o zaman.. Ve de En iyi kurgu adayı olabiliyor?.. Pes!..
Film başından sonuna anlaşılmaz, başından sonuna saçma, hadi acımasız olmamayım, inandırıcı olmayan sahnelerle dolu.. Bu mudur, bir filmin en iyi yazılması?..
Atilla bir parantez açmış yazısında.. "Bu filmi sevip sevmemeniz nasıl yaklaştığınıza bağlı.. Nefret de edebilirsiniz" diyor..
Valla ben çok iyimser, çok umutlu yaklaştım.. Amerikan filmlerini severim. Oscarlara itibar ederim. Bu Vahşi Batı'da geçen filmlere de bayılırım.. Buna rağmen nefret ettim.
Sevgili Dostum nasıl yaklaşmış acaba, çok merak ediyorum, dört yıldız verip, "Baş Yapıt" derken.. Bunu ona, Yaşamdan Dakikalar'da soracağım.. Cevabı hep birlikte, Pazar sabahı atv'de alacağız..