Abuzittincim,
Her hafta sonu ona buna taş atarken Allah Baba, herhalde, "Taş öyle atılmaz böyle atılır" diyip safrakesemi taşla doldurunca Hacettepe Hastanesi'nin yolunu tuttuk.
Acil kapısından ikibüklüm girdim. O sırada taşlardan birini düşürüyormuşum. Ana baba günü. Hastaları taşıyacak sedye yok. Hani bi uyanık "kiralık sedye" servisi kursa kısa sürede köşeyi dönebilir.
SSK'lıların da Üniversite Hastanelerine kabulünden sonra Hacettepe'nin belirli servislerinde işler iki, üç kat artmış. Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar hastalara yetişebilmek için canla başla koşturuyorlar. Bu tempoya daha ne kadar dayanabilirler, bana göre soru işareti. Ama bu durum acil servis ve polikliniklerde böyle. Diğer servisleri görünce, sistemin, hastalara güven veren bi atmosfer içinde, tıkır tıkır işlediğine şahit oluyorsun.
Gerçi ben bi iki hayal kırıklığına uğramadım değil. İlki şöyle oldu. Sabah odadaki yatağımda gözlerimi açınca karşımda iki güzel kız gördüm. İçten bi gülümsemeyle "Hayat öykünüzü almaya geldik" dediler. Allah allah ne kadar meşhur adammışım yahu. Sabah sabah gazeteciler gelip beni bulmuşlar. Hafifçe kasılaraktan: "Valla nerden başlasam.. 1938 yılında.." Kızlar kıkırdayınca işin içinde bi terslik olduğunu anladım. Tıp dilinde öykü demek "hastalığını anlat" demekmiş.
İkinci olay neredeyse bi şok oldu. Böyle, benim gibi belli bi yaşın üzerindeki hastalara (hele PSA yüksek çıkarsa) tuşe denilen bi uygulama yapıyorlar. Bu tuşe denilen şey bizim serbest güreşteki tuşun biraz daha acayip şekli.
Şöyle ki, prostat bezinin, popodan, parmakla muayenesi. Bu arada ciddi bi şi söyliyeyim, biz erkeklerin (hele ailede bi yakınınız prostat olmuşsa) 40 bilemedin 45 yaşından sonra yılda bi defa mutlaka doktora gidip hem güzelce bi "tuş"lanması, hem de kandaki PSA'nın ölçtürülmesi şart. Tarım ürünlerinin (mesela domates bahçelerinin) son derece kontrolsüz biçimde, ziraat ilaçlarıyla ilaçlanması prostatı tetikleyen çok önemli etkenlerden sadece biri. Hangimiz domates yemiyoruz ki?
Her zamanki umursamazlığımla, zamanında gerekli kontrolleri yaptırmamanın cezasını şimdi çekiyordum. Geçmiş yılların birikmiş "tuşe"lerini doktorlar dört güne sığdırınca sen benim halimi düşün.
Fazla uzatmim, hastaneden tam çıkıyorum yanıma bi sekreter hanım yaklaştı. "Güneş bey, dedi, adınızdan ötürü bi yanlış yapmışız. Dosyanızda cinsiyetiniz 'kadın' diye belirtilmiş. Lütfen arşive uğrayın da düzelttirin."
Yüzüne ağlamaklı bi ifadeyle baktım: "Bence artık bi mahzuru yok, aynen kalsın!" dedim. Bu defa o bana şaşkın şaşkın baktı.
Durum böyle Abuzittincim..
Münasip yerlerinden öperim.
Kardeşin Güneş.