Bu defa da gönderilen davetiyenin üzerinde "Kıyafet: Smokin veya koyu renk takım elbise" yazıyordu..
Artık yeterince tecrübem var.. Kanıp da smokin giyersem, etrafta dolaşan kokteyl garsonları ile karıştırılıyorum.. Çünkü bu kurala uyan bir iki kişi ya oluyor ya olmuyor..
Koyu renk elbisemi giymenin, daveti yapanlara ve diğer konuklara yeterli saygı olacağını düşündüm..
Kapıda Vural Gökçaylı'ya rastladım.. O bu tür uyarıları en dikkate alan İstanbulludur. Smokinliydi.. Yanında eşi Meral uzun elbiseli..
Gece öyle olmalıydı zaten..
Dünyanın en güzel manzaralı mekânlarından biri.. Karaköy Liman Lokantası.. Podyum o emsalsiz İstanbul ve Boğaz Panoramasına paralel uzanıyor.. Böyle bir ortamda Dilek Hanif defilesi izlemek, Paris'ten de öte..
Ama Paris'te herkes Parisli gibidir. Oysa lafı dünya sözlüklerine armağan eden Bizans takipçilerinde, İstanbulluluk değil, köylülük söz konusu..
Önde Vural, smokinli.. Arkasında bir şımarık, bir küstah, bir görgüsüz, bir saygısız, bacağında kahrolası blucin, üzerinde pis bir tişört, sırtına da bir kazak atmış..
O insanlık yoksunu adamın elindeki davetiyede de ayni şey yazıyor, düşünebiliyor musunuz?.
"Kıyafet: Smokin veya koyu renk takım elbise.."
Okuma yazması mı yok herifin, yoksa dünya umurunda mı değil?.. Ne daveti yapanlara saygısı var, ne de öbür davetlileri adam yerine koyuyor..
O zaman bu yaratığın, insanlar arasında ne işi var?..
İşte burada çözüm daveti yapanlara düşüyor.
Davetiyenin altına bu kıyafet şartını yazıyorlarsa eğer, uymadan gelen bu ülkenin başbakanı olsa içeri almayacaklar..
Birkaç kez yazdığımı hatırlıyorum.. Bu ülkenin en önde gelen gazetecileri Washington'da bir yemeğe davet edildik. Davetiyelerin üzerinde "Siyah kravat" yazıyor. Yani smokin.. Hiçbirimizde smokin yok, ama herkes Amerika'ya çok şık bir siyah takım elbise getirmiş, her ihtimale karşı.. "Giyer gideriz" diye düşünüyoruz.. Düşünemezmişiz.. Sabah otele, CIA ajanı gibi bir adam geldi.. Daveti yapan kurumu temsil ediyormuş. Kahvaltıda bizi topladı.. "Smokininiz var herhalde" dedi..
"Yok ama, siyah takımlarımız var" dedik.. Güldü.. "Bu ülkede kurallar laf olsun diye konmaz.. Kapıdan dönersiniz" dedi..
"Ne yapacağız o zaman" dedik.. Teker teker ölçümüzü aldı. Ayakkabı numaralarımızı sordu..
Akşamüzeri odamıza döndüğümüzde, ayakkabıdan kuşağa, pantolon askısından kol düğmelerine her türlü aksesuarı ile çok şık, son model birer smokini yataklarımızın üzerinde bulduk. Yanında bir notla.. "60 dolar kiralama ücreti otel faturanıza eklenmiştir." Kural böyle konur, böyle yerleştirilir.
Uygulama gücünün olmadığı kuralı koymayacaksın ki, uyanlara saygısızlık etmemiş, onları eşek yerine koymamış olacaksın..
Ya kıyafet notu koyma davetiyeye.. Koyarsan, o zaman uygula.. Foto muhabirleri ve kameramanlar dahil, davetli, görevli herkese uygula..
Popon sıkmıyor mu?.. O zaman da yazma efendi.. Birtakım ruh hastalarının cin tişört dolandığı ortama beni smokinle, damımı tuvaletle getirme hakkın var mı?..
Bu ülkede kıyafet notu şöyle olmalı..
"Kıyafet: Smokin.."
Yetmez. Altına ikinci not:
"Smokinsiz gelenler içeri alınmayacaktır. Şimdiden özür dileriz."
O zaman ciddiye alırlar. Almayanlar da kapıdan döndüklerinde, işin artık ciddi olduğunu kavrarlar..
***
Bu yazıyı sayfama koymadan, bu defa davet devletten geldi.. Opera'dan.. Prens dö Gal bir takım elbisem var, çok şık, giydim, arabaya biniyorum, Ercan uyardı.. "Davetiyede smokin veya koyu renk yazıyor, Hıncal Bey" diye.. Takımım açık renk.. Eve döndüm... Siyah takımı giydim, AKM'ye geldim.. Giriş için kontrol kuyruğundayız.. Önümde gene yok olası jinli ve kazaklı bir herifi na şerif.. Onun önünde kendi smokinli eşi tuvaletli bir İstanbul Bey efendisi..
İkisi de rahatça girdiler içeri.. Devletten kimse, "Beyefendi, davetiyeyi okumadınız mı" diye sormadı, blucinli utanç anıtına..