Gülsin Onay'ın piyanosunu çok severim.. Son anda haber aldım, Cemal Reşit Rey'de Londra Oda Orkestrası eşliğinde Mozart çalacağını.. 2006 Dünya'da Mozart Yılı ya.. Türkiye de tüm imkanları ile katılıyor.
Katılması da lazım.. Mozart Türk Müziği'ne en çok hizmet etmiş Batılı..
Avusturyalı.. Avusturya'nın canına okumuş Osmanlı Orduları.. Viyana'yı iki kez kuşatmış. O devasa Osmanlı ordusu Mehter Müziği ile geçmiş Avusturya Ovalarından..
İskoç Gaydası bir, Osmanlı mehteri iki.. En korkunç psikolojik savaş silahı bunlar, o devirde.. Uzaklardan sesleri duyuldu mu, ordunun geldiğini hisseder düşman fena halde..
İşte Avusturyalı Mozart, hem de kendi ülkesini darmadağın eden ordunun müziğindeki güzelliği keşfeden, keşfetmekle kalmayıp, onu birbirinden çarpıcı yapıtlarla başta kendi ülkesi, dünyaya tanıtan adam..
Alla Turca'nın batı müziğine girişi.. Klasik müziğe girişi, evrensel ve ölümsüz oluşunda Mozart'ın payı, devasa..
Bu yüzden işte, Mozart'a en az Avusturyalılar kadar sahiplenmemiz gerek..
Koşa koşa gittik..
Oturduk, önümüzde Gürer Aykal..
"Bu Londra Oda Orkestrası'nı çok yönettim" dedi.. "İyi bir orkestradır, ama kadro durmadan değişir.. Sanatçılar hep buradan bir yere atlarlar.."
Gürer, dünyaca ünlü orkestra şefimiz..
Türkiye'de klasik müziğin en önde gelen adamlarından..
Tatlı sohbetimizi bir kırmızı ceketli kız kesti, Gürer'in tepesinde baykuş gibi dikilip..
"Biletinize bakabilir miyim?.."
Hayret ve dehşetle yüzüne baktım.. Nemrut bir surat.. Gürer Aykal'a bakışı nasıl aşağılayıcı..
Gürer kibarca çıkardı biletini, uzattı.. Baktı baykuş.. Yüzüne atar edasıyla geri verdi, çekti gitti..
Ne özür dileme, ne bir şey.. Ön sıraya baktım o ara.. 30 koltuğun 29'u boş.. Bir tek Gürer oturuyor ön sırada ve bu hanımefendi (!) gelip ondan biletini soruyor..
Hadi bütün koltuklar dolu olur, elinde o numara ile biri gelir.. Yanlışı düzeltmek için kontrol edersin.. Onda da, önce özür dileyerek..
"Gürer Bey, kusura bakmayın.. Çift bilet var galiba.. Sizinkine bakabilir miyim?.." Aslında o bile ayıp ya.. Gürer Aykal, Cemal Reşit Rey konser salonundaki 1300 koltuktan her birine oturma hakkına sahip bir adam.. O gelip oturdu ise, ya hissettirmeden yerin sahibinden özür diler alır başka koltuğa götürsün, ya da Gürer'den bin kez özür dileyip, bakarsın.. Bin kez özür dileyip..
Hayır.. Yerin sahibi falan yok.. 30 koltuğun 29'u boş.. Ve bu protokol sıraları için görevlendirilmiş şımarık, saygısız ve küstah hanımefendi, Gürer Aykal'ın biletini kontrol ediyor..
Bu ne demektir?..
Bu, şu demektir..
"Efendi, efendi.. Ben buraya oturma hakkı olan kişileri tanırım. Sen onlardan değilsin. İşte yakaladım seni, göster biletini, sonra yerin nerdeyse, hadi oraya gazla.." Bu şımarık, bu saygısız, bu küstah hanımefendinin Gürer Aykal'ı tanımaması söz konusu değil.. İstanbul'un tek konser salonunun protokol sıralarını yönetmekle görevli bir kadın, Gürer Aykal'ı tanımazsa kimi tanır da orada görevlendirilir, söyler misiniz?..
Ayıp!..
Yok tanıyor da, bilerek yapıyorsa, daha da ayıp.. Rezalet.. Skandal!..
Suratından düşen bin parça kadın çekti gitti.. Orkestra da çaldığı parçayı bitirdi. Gülsin gelecek, ikinci yapıtı seslendirmek için.. Minik bir ara verildi ki, piyano sahnenin ortasına çekilsin..
Birçok zarif ve kibar bir hanımefendi, tam bu sırada arkadaki yerinden kalkıp ön sıraya geldi.. Belli ki, piyanoyu çalan elleri yakından izlemek istiyor..
Dünyanın bütün konser, tiyatro salonlarında olur bu.. Kapılar kapandıktan sonra, merdivenlerde bekleyenler, koşarak gelirler ve ön sıraları doldururlar.
Salonu yönetenler de bu hareketi teşvik ederler. Çünkü en önde boş sıralar, hem görüntü açısından iyi değildir, hem de sanatçılar üzerinde iyi etki bırakmaz. Seyirci ile bağ kurmalarını zorlaştırır.
Hanımefendi geldi oturdu, oturur oturmaz, bu defa öbür kapının önünde duran genç kız atmaca gibi saldırdı üzerine.. Kulağına bir şeyler söyledi.. Kadını zorla kaldırdı, geriye yolladı. O sırada Gülsin alkışlarla piyanoya doğru yürüyordu. Yani artık salona tek kişinin dahi girmesi mümkün değildi ve o hanımın ordan kaldırılmasının hiçbir anlamı yoktu.
Arada, kadına saldıran kırmızı ceketli kızın yanına gittim ve "Neden" dedim.. "Neden kaldırdınız, zarif hanımı ön sıradan, her yer boşken ve artık kimsenin gelmesi mümkün değilken.."
"Emir aldık ajanstan efendim. Burası protokol yeri, 'Kimseyi oturtmayın' diye emir verdiler..
Kimdir bu ajans?.. Nedir?..
Bu kraldan fazla kralcıları oraya kim yerleştirmiştir?..
Bütün sıra boşken Gürer Aykal'a bilet soracak kadar saygısız, şımarık ve küstah, her yer boşken, oraya oturan bir hanımefendiye saldırıp, kaldıracak kadar pervasız köleleri oraya, o emirle yollayan kimdir?..
Bedrettin Dalan kurdu bu salonu.. O kırmızılı kızlar ilk yönetmen Filiz Ali'nin eseridir. Cıvıl cıvıl, pırıl pırıl, çoğu da müzik öğrencisi genç kızlar, hem okul paraların çıkarır, hem de en güzel müziği dinleme fırsatı bulurlardı. Konuklara da öyle tatlı, öyle şirin yardımcı olurlardı ki.. Konser kadar onları görmeye giderdim, Allah inandırsın..
Bunlar zorba.. Bunlar utanmasalar ellerine kırbaç alıp geleni dövecek, gülmeyi unutmuş, asık suratlı gardiyanlar..
Şimdi sözüm Kadir Topbaş'a..
Bu uygulama Ali Müfit Gürtuna'dan size miras kaldı. Belediyeye ait tüm salonlar, yani Şehir Tiyatroları ve Cemal Reşit Rey'de, ön sıralar İstanbul Belediyesi Protokolu için hep boş tutuluyor, ne zaman gitsem boş..
Hazretler Belediye görevlisi değil, Fatih Sultan Mehmet.. Gelmeseler de, yerleri boş tutulacak..
Yuh kere yuh!..
İki yıl önce yazdım, okudunuz. İngiltere'nin en tarihi, dünyaca ünlü Drury Lane Tiyatrosunda, kraliyet locasından temsil izledim.. O loca bile boş tutulmuyor, Kraliçe adına yer ayrılmadı ise..
Bilgisayar çağında çok mu zordur, yer ayırtmak, Belediyenin çok muhterem protokolu için..
Dünyanın hangi ülkesinde en iyi sıralar aslında gelmedikleri istatistiklerle belli adamlar, kadınlar için, "Ya gelirlerse" diye boş tutulur?. Böylesi çağ dışı, böylesi şarklı bir rezillik, uygar dünyada kaldı mı?..
Bu nasıl dehşetli bir emirdir ki, saygısız, kaba ve küstah hanım bir uluslararası Devlet sanatçısına, o salonun nerdeyse uğruna yapıldığı Gürer Aykal'a "Sizin bu protokol yerinde ne işiniz var" diyebilme cesaretini göstermektedir?.
İstanbul Ana Kent Belediye Başkanından yanıt bekliyorum..
Kültür AŞ. Genel Müdüründen yanıt bekliyorum.
CRR Genel Sanat Yönetmeninden yanıt bekliyorum.
Bu çirkinlik, bu rezillik, bu pislik temizlenene kadar, bu meselenin peşini bırakmayacağım..
Gürer Aykal'a yapılan saygısızlık, devlete, kültüre, sanata, bu ülkede yaşayan herkese yapılmıştır anlam olarak..
Yani size, yani bana yapılmıştır!..
Hangi ajanssa, kızlarını da alsın, defolsunlar oradan.. Cemal Reşit Rey gene müzik öğrencilerine emanet edilsin..
Ve de Belediye Temizlik İşleri Müdürünün kayın biraderinin bacanağı "Ya gelirse" diye ön sıralar, körü körüne, emirle boş tutulmasın..
Cemal Reşit Rey, kültürün, sanatın, halkındır..
En başta da Gürer Aykal'ındır.
En kısa zamanda, en yetkili ağızlardan "Özür" bekliyorum..
***
Gülsin'in Mozart'ın 12 numaralı la majör piyano konçertosunu zevkle izledik.. Tam o başlarken yaşadığımız skandalla fena halde gerilen sinirlerimi de rahatlattı, sihirli parmakları..
Alkışlar bitmedi, tekrar tekrar gelip selamlayan Gülsin sonunda yeniden piyanonun başına oturdu ve "Bis"te tam da beklediğim notalara bastı..
Alla Turca!.. Yani Türk Marşı.. Türkiye'deki bir Mozart gecesine bundan daha yakışanı olabilir miydi?.