LONDRA gezisinde kendisine eşlik etmek için kiraladığı delikanlının kıza, "Bir başkası ile sevişmektense, seninle dövüşmeyi tercih ederim" demesini anladım.. Şirin bir sevgi ifadesiydi.. Ama öteki lafının üzerine sayfalar dolusu yazılır..
"Hayatta en zor şey, birini sevdikten sonra, onun da seni sevmesine izin verecek cesarete sahip olmaktır." "Sevdiğin insanın seni sevmesinden muhteşem bir şey var mı?.. O zaman onu da seni sevmesi için serbest bırakmak niye cesaret olsun ki" diyor insan ilk bakışta.. Ama içten içten öyle mi acaba?.
Kaç sevdiğimin beni sevmesinden ne kadar korktuğumu hatırladım o an..
Neden?..
Bu çelişkinin, paradoksun sebebi ne?.
Kaybetme korkusu mu?..
Sevilmeyi kaybetmektense, hiç sevilmemek..
Mutluluk korkusu mu ya da?.
Kendimizi mahkum ettiğimiz yalnızlıktan çıkma korkusu mu yoksa..
Bir şey var.. Bunu ayrı düşüneceğiz. Bugün konumuz Kiralık Sevgili .. The Wedding Day!..
Sessiz sedasız, çok az sinemada gösterilen dünya şirini bir romantik komedi. Çok basit bir öykü.. Londra'daki kız kardeşinin düğününde damadın sağdıçı, kızın eski sevgilisi.. Bu yüzden düğüne yalnız gitme yerine, sahte bir sevgilinin kolunda takılıp, nispet yapmak ister abla.. Ve bir eskort kiralar..
Gerisi tam da tahmin ettiğiniz gibi.. Ama dedim ya.. Bir şirin, bir tatlı romantik komedi, demeyin gitsin..
Filmin sonunda "Save the last dance for me" derken dünya güzeli şarkı, salondan ben dahil pek çok seyircinin dans adımları ile ayrıldığına şahit oldum.
Tam bir keyif isteyenler, kaçırmasınlar!..