"Keşke bir vakfım olsaydı da, Atilla Dorsay'a çoktan beri hak ettiği "Ömür Boyu Başarı Ödülü" verebilseydim" dedi Erkan Özerman ve o şirin salonu dolduran, çok seçkin, çok özenle seçilmiş davetliler yürekten alkışlamaya başladılar..
"Ah Erkan ah" dedim, içimden.. "Yolumu kesmesen şimdi ben olurdum, Atilla'nın yerinde.." Efendim hikaye şu.. 1950'li yılların sonları.. Minicik bir kadro ile Yeni Gün gazetesini çıkarıyoruz Ankara'da.. İyi de çıkarıyoruz ha.. Bakın "Çıkarmaya çalışıyoruz" gibisinden yapmacık tevazu lafları etmiyorum..
"Sakın ha.." demişti Cihat Bey bir defasında yeri düşünce.. "Çalışma evde yapılır. Halkın önüne çıkıyorsan, hazırsın demektir. Değilsen çıkma efendi.."
Bu yüzden şarkıları söylemeye, programları sunmaya çalışanlara çok kızarım mesela..
Spor sayfası benim başımda.. Yetmiyor.. Merakımı biliyor ya, M. Ali Ağabey (Kışlalı) "Gittiğin filmleri ve oyunları da yazacaksın" deyince, sinema ve tiyatro yazmaya da başladım. Kasım kasım da kasılıyorum, yazıyorum diye.. Birgün bu Erkan geldi gazeteye.. Ukala.. Uzaktan, çok dolambaçlı akrabam da olur..
O günkü sinema yazımı önüme attı.. Sultani okumuş, Fransız kültürüne aşina ya, züppe..
"Kritik üç türlü olur.. Kritik popüler, kritik spektaküler, kritik entelektüel.. Seninki bunların hiçbiri değil.. Seninki bir bilmem ne değil.."
Hevesim kursağımda, meydan da Atilla'ya kaldı.. Meğer Sultanili sınıf arkadaşı imiş. Onu salmak için meydana benim yolumu kesermiş, onu o anda anladım, 40 yıl sonra..
Seni Erkan seni!..
Şaka yeter!.. Erkan müthiş bir şey yaptı o gece..
Atilla Dorsay'a başka kişilerin, başka kurumların çoktan vermesi gereken bir ödülü, bu ülkenin önde gelen bir sanat ve kültür adamı olarak kendisi verdi..
Atilla'nın yakın dostları oradaydık.. Tahminlerimin çok ötesinde bir duygusal gece oldu.. Özellikle de benim için..
Davetliler arasında bulunan sanatçılar, çok güzel şarkılar armağan ettiler Atilla'ya, ama beni vurdular en çok.. Ege "Biteceğini bile bile bu aşka başlamam" diye başladı.. Oysa ben biteceğini adım gibi bilerek başlamıştım sonuncusuna.. Aşkın sonu düşünülür mü?.. Düşünülse aşk olur mu?.. Ardından "Yüzlerce sarılsam, binlerce sevişsem, ayrılığı sindiremiyorum" diye bir şarkı.. Son bestesi imiş.. Enfes.. Salon nasıl tıss.. Ege'nin dışında sinek uçsa duyulur.. Müthiş bir şarkı, "Ayrılığı sindiremiyorum!." Ben de Ege.. Ben de..
Sonra dünya tatlısı Deniz Seki, "Aşk" dedi.. Aşkı anlattı, gene kalplere damardan girerek.. Ve Erol Evgin kapadı geceyi ve içimi..
"Herkes birşeyler aldı götürdü benden
Kimi umutlarımı
Kimi inançlarımı
Kimi en güzel duygularımı
Sen başkalarına benzeme sakın
Hep böyle kal hep böyle kal
Hep bana yakın.."
Diyordu Erol.. Ben, benden çok şeyler alıp gideni, ondan öncekilere tıpa tıp benzeyeni düşünürken..
Hep öyle kalacak kadın var mı dünyada?..
***
"Ülkü Tamer'i ve geçmişin sinemalarını anlatan pazar yazın harikaydı" dedim, Atilla'ya.. Her yazısı harika.. Türkçe bu kadar güzel olur.. Kültür yazının içine böyle lezzetle yerleştirilir ancak.. Atilla'yı sinema içine sıkıştırtmak haksızlık.. Müzik yazılarının en güzelini yazar o.. Hayatı ve kenti anlatacak ender adamlardır.. Bir ara ilavede yer açmışlardı Metropol yazılarının tadını unutamam..
İmzasını gazetede her gün hasretle aradığım adamdır Atilla..
Ayni gazetede yazıyor olmaktan gurur duyduğum adamdır..
Adamdır!.