Başbakan Yardımcısı ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı M. Ali Şahin'in "Ankara'da devlet otoritesi var mı" yazımıza verdiği yanıtı geçen hafta bu sütunlarda okudunuz..
Ben birkaç defa okudum.
Sayın Bakan, bizim yazdıklarımızın doğruluğunu itiraf ediyor açık seçik.. Ama çok kibarca ve de çok yaldızlı sözcüklerle başka türlü ifade ediyor, farkımız orada..
Yani.. Eskilerin dediği gibi..
Cümlenin maksudu bir, amma rivayet muhtelif..
Sayın bakan kibar üslubu ile bize demokrasi ve özerklik dersleri verirken, bunların uygulamasından doğacak sonuçlara katlanmamız gerektiğini anlatıyor.
Bakan ve vekil de olsa genel müdür olarak kendileri bu iktidarsızlığa katlanabilirler. Ama Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde hem de İdari İlimler eğitimi görmüş yarım asırlık bir gazeteci olarak benim anlamam mümkün değil.
Özerklik, devlet içinde devlet olmak değildir.
Bu ülkenin özel, resmi tüm kurumları ve bireyleri, devletin gözetimi ve denetimi altındadır. Bu olmazsa, devlet olmaz zaten..
Yasalarımız, devlete yani Spor Bakanlığı'na tüm özerk spor kurumları üzerinde idari vesayet hakkını vermiştir. Tüm federasyonlar, devletin idari ve mali gözetim ve denetimi altındadır. Hakları, yetkileri yasalarla belirlenmiştir. Bunun dışına çıkamazlar. Çıkamayışlarını da işte bu denetim ve gözetim sağlar.
Haluk Ulusoy konusunda açılan soruşturmanın sonuçlarını gösteren dosya şu anda, Sayın Şahin'in önünde duruyor. Nasıl ve neden açıldı o soruşturma?..
Türkiye son aylarda birbiri ardına yığılan sportif skandallarla çalkalanmaktadır. Şike ve doping gibi en iğrenç eylemler hatta ilkokul düzeyine inerek, art arda gerçekleşmektedir.
Sportif sonuçlarda beklenmedik gerilemeler görülürken, sporcuların milli takımların karanlık ve karmaşık iç yüzlerini anlatan itirafları gazete manşetleri olmaktadır.
Tüm bunlara göz yummak, sırtını dönmek, rezaletleri demokrasi ve özerklik sözleri ile geçiştirmeye çalışmak mümkün değildir.
AKP içindeki anlamakta zorlandığım mekanizmalar, otorite ve hiyerarşinin kaynak ve temelinin anayasa değil, başka şeyler olduğu izlenimi veriyor. Böyle olunca, Bakan emrinde olması gereken Genel Müdürü'nün, Genel Müdür de, kendisine bağlı Başkanının arkasında yürüyebiliyor, onun altında kalabiliyor, yasal denetim ve gözetim hak ve yetkisini kullanamaz hale gelebiliyor.
Bu da devlet otoritesinin sıfırlanması, iktidarın anayasal değil, başka kaynaklı güçlerin elinde olması anlamına geliyor.
Spordan sorumlu bir başbakan yardımcısının spordaki bunca rezalete göz yumma özrünü "Özerklik ve demokrasinin katlanılması gereken sonuçları" diye açıklamasının başkaca izahı yoktur.
Bu ülkede bir ölü yıkayıcısının hayatında hiç görmediği, bilmediği bir sporun federasyonuna hem de başkan atandığını benim gibi Sayın Şahin de biliyordur herhalde..
Neden ve nasıl oluyor bunlar peki?..
***
AKP'nin devleti kuran anayasa değil, partiyi kuran ve bir arada tutan dinamikler içinde kadrolaştığı, ayakların baş, başların ayak olduğu iddiaları, böylesi göstergelerle giderek güç kazanıyor.
Mesele bundan ibarettir.