ARKA arkaya iki nefis bale gecesi geçirdim, AKM'de..
İlki Ermenistan Devlet Balesi idi..
Ne kadar güzel, ne kadar anlamlı idi, dünya hala "Katliam" çığlıkları ile artık kapanması gereken yaraları kaşırken, Ermenistan Devlet Balesi'nin adı Atatürk olan bir Cumhuriyet salonunda Türk insanın karşısına çıkması..
Salon tıklım tıklım doluydu.. Ermeni kökenli kardeşlerimiz çoğunluktaydı, doğal olarak..
Aram Haçaduryan'ın Gayane balesini izledik.. Hani o dünyaca ünlü Sabre Dance, Kılıç Dansının yer aldığı bale..
Kılıç Dansını çok dinledim.. Tek gösteri olarak da çok izledim. İlk defa yerli yerinde, Haçaduryan'ın bu harika balesinin üçüncü perdesinde izleme fırsatı buldum.
Haçaduryan'ın müziğini dinlerken, kendinizi onun içinde hissedersiniz, eğer Anadolu insanı iseniz.. Melodiler Anadolu'dur, Kafkasya'dır çünkü.. Ve bu müziksel yakınlık, bu iki milletin, nasıl içe içe, nasıl kardeş olduğunun da kanıtıdır.
Harikaydı, Gayane.. Özellikle erkek dansçılar ve kordo bale harikaydı. Erkekler, uçarcasına dansları ile büyülerken, kalabalık sahneler coşturdu.
Perde bir türlü kapanmak bitmedi. Alkışlar bir türlü tükenmedi.
Bu harika, bu anlamlı, bu belki de ilişkilerimizde dönüm noktası organizasyonu gerçekleştiren Levent, Adalar ve Erivan Rotary kulüplerini yürekten kutluyorum.
***
Ertesi gece, bu defa İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera ve Balesi'nin gala gecesi vardı.. Gençleri izlemek bana başka bir keyif, heyecan ve coşku veriyor. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam..
Keşke hepsini ayrıntıları ile yazabilseydim.. Yerim dar.. Doruk noktalarını anlatacağım sadece, öbürlerinden özür dileyerek..
Cengiz Özdemir'in harikulade düzenlemesi ve Oral Yazıcı'nın koreografisi nasıl bir güzellik çıkarmış ortaya, kelimelerle ifade mümkün değil. "Bağlama ve Adımlar"ı görmek gerek.. Hale Eren'in çok şirin kostümleri ile, tamamen "Biz" olan bir dans yaptılar, Merve, İdil, Memet, Gökçe, Ali, Tuğçe, Zerrin ve Hüma.. İnanın sahneye fırlayıp aralarına karışmamak için kendimi zor tuttum. Yani, bu kadar mı güzel olur, herşey?..
Çiçek Kurra Kanter'in yönettiği Madrigal koronun bütün şarkıları harikaydı. Gözünü kapa dinle.. Mümkün mü?.. O şarkılar eşliğinde dans var sahnede..
Hele gene bizden olanlar.. Bartın düğün havası Şinanay, Azeri Ay Gız (Kemal Akdoğan ne güzel söyledi.. Melis ve Gökçe ne güzel dans ettiler.)
..Ve benim çocukluğumun, köyümün türküsü ile final..
Hişt moriyalelli, yar nina nininom!.. Ve de bu türkü eşliğinde tüm gurubun AKM'nin dev sahnesini, köyümün düğün gecesine çevrilmesi..
Ve de gecede, yüreğime saplanan, içine oturan ve orada kalan bir şarkı.. Ayşe Ceylan hem de nasıl "Damardan" derler ya, öyle okudu şarkıyı.. Hemen plak olmalı.. 2005'e adını yazar. "T. Erdener" yazıyor programda, şarkının sahibi olarak.. Aklımda kaldığı kadarı ile..
"Sen yok olabilirsin..
Seni sevmiş olmam yok olabilir mi?..
Ben yok olabilirim.
Seni özlemiş olmam yok olabilir mi?."
Bu nasıl bir deyiştir?..
"Seni özlemiş olmam yok olabilir mi?."
Bırakmış gitmiş olabilirsin.. Dünyanın öbür ucuna gitmiş olabilirsin.. Hayatımdan çıkmış, her şeyinle yok olmuş olabilirsin.. Ama bütün bunlar sevmiş olmamı, özlemiş olmamı yok edebilir mi?..
Vay be Ayşe, vay be?..
Bir şarkı bu kadar mı dokunaklı okunur?.