Üç birbirinden güzel gala ile veda ettik, Hisar'a.. Bu rüya geceleri hazırlayan İstanbul Anakent Belediyesi Kültür A.Ş. Genel Müdürü ile sarılıp vedalaşırken, konuştuklarımız, "Gelecek yıl" oldu..
Bu yıl devreye çok geç girildiğinden, özellikle yerleşim konusunda pek fazla şey yapmam mümkün olmamıştı.
Şimdi, Kültür Bakanlığı ile ilişkiler hemen kurulursa, gelecek yılın organizasyonuna bugünden başlamak mümkün olacak.. O zaman işte Hisar, kusursuz bir güzellik, hayatta ille de yaşanması gereken bir gece olacak..
Cengiz tanıdığım en müteşebbis gençlerden biri.. Kafası durmadan yeni proje üretiyor. Üretmekle kalmıyor, harekete de geçiyor.. Ağırlığına bakmadan her taşın altına elini sokuyor.. Bıkma, usanma yok.. Seyirci ile müthiş bir diyalog kurmuş.. Şikayetleri tek tek not etmiş.. Gelecek yıl, en çok şikayet edilen tuvaletlerden başlayarak, her soruna çözüm bulmak üzere çalışmalara başlamış bile..
Cengiz, Minyatürk'ü yaratan adam.. Aslında sadece bu park adama ömür boyu yeterdi.. "Ben Minyatürk'ü yaptım" der ve sırt üstü yatardı.. Ama seyirci rekorları kıran bu park Cengiz için "Dünkü iş.."
O durmadan "Dün bitti.. O tamam.. Bugün ne yaptık?.. Yarın ne yapacağız" diyenlerden. Başarının sırrı da bu işte..
Dünün başarılarını unutup bugün ve yarını sorgulayabilmek..
Cuma gecesi Sunay Akın'ın gene o sabaha kadar sürse doyulmaz sohbetlerinden biri vardı.. Hem de nasıl soğuk ciğerlerimize işleyecekken, Sunay'ın sımsıcak yaptığı gönlümüzde takıldı kaldı..
Bir Sunay Akın sohbeti dinlemediyseniz, bir Sunay Akın kitabı okumadıysanız, bilin ki hayatınızda bir eksik var..
Önümde Çınar Yayınları'ndan (0 212 528 71 40 / www.cinaryayincilik.com) bir set var.. Sunay'ın şiirlerinden ve sohbetlerinden oluşan 10 kitap.. Alın başucunuza koyun. Her gece uyumadan önce rasgele bir tanesinin rasgele bir sayfasını açın ve uykuya tatlı tatlı dalın..
Cumartesi gecesi Dr. Ferhat Göçer Hisar'ı bir daha salladı.. Resmen salladı.. Yani biri ciddi ölçümlerle gelse, doktorun bir daha Hisar'a çıkmasına izin verilmeyebilir, tarihi dokuyu zedeleyebileceği gerekçesi ile..
Hayır, tamamen akustik sazlarla okuyor Doktor.. Öyle 135 desibel falan çılgın müzik yapmıyor.. Kıyameti seyirci koparıyor.. Her şarkı bitişinde..
Bakın "Ölsem gam yemem" diye bir laf vardır.. Hisar'ın o tam da Anadolu insanı seyircisi, finalde bis şarkısı olarak Nessun Dorma'yı istedi, kulaklarımla duydum.. Şarkının adını da bilmiyor.. "Vincero" diye bağırıyor.. Puccini, Turandot.. Nessun Dorma.. Ve az önce Halil Karaduman'ın o sözle anlatılmaz kanun taksimini ibadet gibi dinleyen ayni halk yumruğunu sıkıp göğe uzatırken bağırıyor..
"Vinçero.. Vinçero.."
Aslında bu Doktor Ferhat'ın zaferinin sloganı sanki..
Vinçero!.. Hisar'ın ikinci kez fethedilişini haykırıyor..
Vinçero "Müziğin türü yoktur. Güzeli vardır" duygusunu haykırıyor..
Ferhat Göçer, uluslararası star olmanın tek adım gerisinde.. Arkasındaki senfoni orkestrası ile sadece Kültür Bakanı'nın desteğini bekliyor..
Tıpkı İtalyan Bocelli, tıpkı Yunanlı Farangulis gibi, dünya müzik dükkanlarına bir Türk'ün adını yazmak için..
Dünya opera, müzikal, pop tarihinin en popüler şarkıları ile, Anadolu'nun en güzel müziğinden seçilmiş bir albümle, Türk'ün adını dünyaya duyurmak için..
"Para var, proje yok" demesin sakın Erkan Mumcu..
İşte bir harika proje.. Daha ne olsun?.. Bunca yıl Hisar'a giderim, böyle şey görmedim. Hava tam kutup.. Benim üzerimde Avustralya'dan aldığım, yerli dokuması özel kış fanilası, üzerinde kalın pamuklu gömlek, üzerinde el örgüsü kalın yün kazak, üzerinde kapitone bir kumaş yelek daha, onun da üzerinde gene kapitone (Hani yorgan gibi yani) bir rüzgâr ve yağmur ceketi.. Gene de donuyorum, anlayın soğuğu..
Doktor konseri bitirmiş.. "Bir daha" diye kıyamet kopmuş, gelmiş 15 dakika, üç şarkı daha söylemiş.. Gitmiş.. Orkestra kalkmış gitmiş.. Halk hâlâ tribünlerde.. Hâlâ "Bir daha" kıyameti koparıyor..
Her Ferhat konseri böyle oluyor.. Ferhat dağları deliyor, Ferhat getiriyor gönül pınarının sularını, yüreğimize akıtıyor.. Sımsıcak.. Yakıyor içimizi.. Hani nerde soğuk?..
Ve final.. Son gala.. Emel Sayın, Ahmet Özhan.. Harika bir gece yaşatmışlardı Hisar'da.. Coşmuş, coşturmuşlardı.. Hisar hop kalkmış, hop oturmuştu..
"Bir daha" diye yazınca Cengiz "Tamam Hıncal Ağbi" demişti.. Emel "Bu havayı bir daha yakalayamayabiliriz. Hava daha da soğuyacak, ertesi gün de okullar açılacak.. Tadında bırakalım" diye..
Alaturka musiki yıllardır bu ilgiye hasret.. Kız aslında haklı.. Ama ben halkın içindeydim, o bülbüller gibi şakırken.. Biliyorum duyguları..
"Hiç merak etme" dedim, "Bu daha da güzel olacak.. Çünkü bu konser efsane gibi kulaktan kulağa yayılacak.."
Aynen öyle oldu.. Ben maçı bitirip ancak ikinci bölüme yetişebildim..
Emel, beni salonda görünce ille de okumak zorunda olduğu şarkıyı geçen konserde atlamıştı.. Bu defa, sahneden de ayrıldı, arka bloka yürüdü, önümüze doğru.. "Bu defa da okumazsam yanarım" dedi ve başladı ve Hisar yıkıldı.. Meğer benim şarkı tüm milletin şarkısı imiş..
"Şarkımı senin için yazdığımı bilseydin Dünyanın bir ucundan kalkıp bana gelseydin
Benim gibi özlesen, benim gibi sevseydin Dünyanın bir ucundan kalkıp bana gelseydin.."
İstanbul'un bir ucundan kalkıp, Emel'e ve Ahmet'e gelenler nasıl doydular, kendi has müziklerine.. Nasıl hem dinlediler, hem beraber söylediler..
"Eski dostlar" işte bu asla bitmez, tükenmez beraberliğin şarkısı oldu sanki.. Tüm eski dostlar birlikte bağırdık:
"Unutulmuş birer birer
Eski dostlar eski dostlar
Ne bir selam, ne bir haber
Eski dostlar, eski dostlar..
Hayal meyal düşler gibi
Uçup giden kuşlar gibi,
Yosun tutan taşlar gibi..
Eski dostlar, eski dostlar.."
Tüm eski dostlar.. Ve de yeniler..
Seneye gene Hisar'da buluşana dek..