Şirince, adı üstünde dünya şirini bir köy.. "Dünya" lafı, lafın gelişi değil. Dünya tanıyor artık bu köyü.. Köy meydanında durduğumuzda, etrafımız turist doluydu.. Dünyanın bir ucundan, denizi ile ünlü Türkiye'ye gel, sonra neredeyse keçi yolu, bu dağa tırman.. Demek adamlar, duydular, biliyorlar, merak ediyor ve geliyorlar..
Hemen orada minik bir soruşturma.. "Sultanhan en iyisi" dediler.. Meydanda zaten Sultanhan restoranı..
Mehmet Gülenç buranın sahibi..
"Ben Rumeli göçmeniyim" diyor.. Mübadelede gelenlerden.. Bu ilk gelenler köyün yerlisi kabul ediliyor. Daha sonra göçenlere bunlar bile "Muhacir" diyor..
"Size Rumeli usulü Türk yemekleri sunayım" dedi.. Biz de her şeyi ona bıraktık ve harika bir öğle yemeği yedik.
"Harika" deyişim de lafın gelişi değil. Aramızda büyük usta Hüseyin Özer var.. Sofra Londra hani.. O da beğendi ise ki, dünyanın en beğenmez adamıdır..
Sofranın güzelliğinin en belirgin sebebi.. Her şey taze.. Salataya konanlar daha 10 dakika önce toplanmış.. Meyveler geldi.. Şeftalilerin masamıza konma süresi, dalından buraya kadar geçen zaman, hepsi o.. Ama nasıl bağırıyor "Ye beni" diye..
Şirince, meyveli şarapları ve reçelleri ile ünlü ise, sebebi bu meyve cenneti oluşu.. Mehmet Gülenç, bir kavanoz dağ böğürtleni reçeli verdi bana ayrılırken.. Günay'a da bir kasa şeftali.. Teşekkür ettik, boynuna sarıldık ve tekrar yola çıktık. Bu defa Nişanyan evlerine..
Sevan Nişanyan.. Bu şirin köyü dünyaya tanıtan ve köy evlerini restore ederek yaptığı butik oteli, dünya listelerine sokan adam..
Bir günahı var.. Ermeni asıllı..
Bir günahı daha var. Sivri dilini tutamıyor.. (Bir günahı daha var ya, parantez içinde.. Tuğçe Baran'ın eniştesi..)
Hani hicivleri günümüze kadar gelen ünlü şair Nefi'yi bilirsiniz.. Sultan'ın gözdesi.. Ama dilini tutamamış, onu da hicvedince "Alın kellesini" deyivermiş, Dördüncü Murat.. Demiş de içi içini yiyor.. Sultanı elinde büyüten Zenci harem ağası da kederini hissediyor tabii. Şair bir mektup yazıp af dilerse işi çözecek. Kağıdı, hokkayı, tüy kalemi alıp zindana iniyor.. Şair'e "Söyle ben yazayım" diyor.. Başlıyorlar af mektubunu yazmaya.. Bir ara, kalemden mürekkep damlıyor kağıda.. Nefi bu.. Ağa Zenci ya.. Dilini tutamıyor. "Mübarek teriniz damladı" diyor..
Sonu tahmin edersiniz.. Nefi'yi asıyorlar tabii.. Sevan da böyle bir kişilik..
Sen kalk "Türkiye bir hukuk devletidir Sevan Bey" diyen bürokrata "Ne zamandan beri?.. İki gündür gazete okumuyorum" de..
Şirince'yi dünyaya tanıtan, köy evinden yapılma oteli dünya kataloglarına sokan Sevan Nişanyan, ülkesine yaptığı bu iyiliklerin bedelini hapse girerek ödedi. Zamanında uzun uzun yazdı. Yeniden dönmek istemiyorum. Ama şunu hâlâ biliyorum Eğer adı "..yan" diye bitmeseydi, hapse girmek ne kelime, Devlet Üstün Hizmet Madalyası alırdı..
Sevan'ın evlerine ilk defa gittim sonunda ve büyülendim.. Böylesine bir güzellik olmaz.. Hele bir gerdek odası var ki.. Yani sırf buranın hatrına evlenebilirim..
Bitkiler.. Çiçekler.. O çiçek özlerinden yapılmış özel şerbetler.. Türkiye'nin Cola'ya mahkolarak unuttuğu şerbet kültürünü orada yeniden yaşatıyor Sevan..
Heykeli dikilecek adam..