Dinliyorum.. Dinledikçe üzülüyorum.. Kahroluyorum.. Hem de bir bayram gününde ve ortada fol yok, yumurta yokken 11 katlı bina çökmüş.. Enkaz altında en az 150 kişi var.. Bu 150 kişinin yüzlerce yakını enkaz etrafında.. Bir panik, bir dehşet havası var.. Bir de bekleyiş.. Umutsuzca, umutla bekleyiş..
İşte bu ortamda Konya Belediye Başkanı konuşuyor..
Konuştuğu, çabası "Bizim sorumluluğumuz yok!.."
Türkiye'nin baş hastalığı..
Derde deva olması gerekenler, onu bir yana bırakır, "Vallahi billahi benim günahım yok" demeye uğraşırlar.. Ya da hiç ortada görünmezler..
Yahu bu ülkede korkmayacak, cesaretle ortaya atılacak bir tane devlet, bir tane halk adamı çıkmayacak mı?..
Nedir Belediye Başkanı..
O halkın oyları ile göreve getirilmiş, artık o havalide uçan yapraktan sorumlu olan kişi..
11 katlı bir bina durup dururken "Güm" diye çökmüşse ortada mutlak sorumlular vardır..
Statik hesapları yanlış yapan mühendisler.. Demirden, betondan çalan, ucuz kum kullanan müteahhitler.. Çürük binaya iskizni verenler.. Uyarılara rağmen o binada herhangi bir önlem almadan yaşamaya devam eden kaderci insanlarımız..
Bunların biri, birkaçı, belki de hepsi sorumlu..
Ama bakın.. Ortada sorumlu bulunmaz.. Herkes suçun kendisinde olmadığını anlatmaya çalışır..
Suç kadar başınıza taş düşsün.. Şimdi sorun o mu?.. Orada bir enkaz, o enkazın altında onlarca can var.. Ve de etrafta endişe içinde çaresiz çırpınanlar..
Sen Belediye Başkanı olarak ortaya çıkacaksın.. Yaralara olabildiğince derman olacak, halka güven vereceksin..
"Benim bir başkanım var.. Yapılması gereken herşeyi yapacak.."
Konya Belediye Başkanı pısırık pısırık savunmaya geçeceğine, ortaya çıksa, eline megafonu alsa ve bas bas bağırsa..
"Vatandaşlar.. Şimdi sorumlu arama zamanı değil.. Olan olmuş.. Şu anda öncelikli işimiz, enkaz altında kalanları en süratli ve en sağlıklı şekilde kurtarmaktır. Bunun için mümkün olan herşey yapılmaktadır. En donanımlı ve deneyimli kurtarma ekipleri davet edilmiş ve çalışmalara başlamıştır. Sizden istediğim kurtarma ekip şeflerinin talimatlarına uymanızdır. İşaretli yerlere girmeyin.. Mutlak sessizlik içinde olun ki, enkaz derinlerinden gelebilecek en halsiz iniltiler dahi duyulabilsin. Yardım gerektiğinde size başvururuz merak etmeyin..
Belediye Başkanınız olarak duruma el koyduk. Giden canları geri getiremeyiz, ama kalanların yaraları sarılacaktır. Hiç kimse merak etmesin.. Evi çökenleri geçici olarak taşıyacağımız mekan hazırlanmaya başladı. Bu gece kimse açıkta, kimse aşsız kalmayacak.. Büyük maddi zararlara uğrayan hemşerilerimize gereken yardımın yapılması için çalışmalar başlamıştır.
Kurtarma aşaması bittikten sonra, suçluların tespiti çalışması başlayacak. Bu çalışmanın başında bizzat bulunacağım.. Çünkü buranın belediye başkanı olarak tüm sorumluluk benimdir. Uzmanlar çökme sebebini belirlediklerinde, suçu ve ihmali olanların üzerine tüm gücümle gideceğim. Belediyemin adamları suçlu ise onları en ağır şekilde cezalandıracağım. Mühendis, müteahhit hataları varsa, bunları mahkemeye vereceğim. Ceza davası yanında, zarar gören hemşerilerim için tazminat davalarını belediye avukatlarım açacak ve hemşerilerimin haklarını onlar savunacak.. Bu felaket kimsenin yanına kkalmayacak şüpheniz olmasın.."
Bu veya benzeri sözleri iyi düşünün bugüne dek bir yerel sorumludan, belediye başkanları, ya da valilerden duydunuz mu?..
Felaket olmuş.. Geri dönüş yok.. Çökmüş, yıkılmış, dağılmış insanlar orada lider ararlar.. Kendilerine moral, kendilerine yön verecek lider..
Bizde niye çıkmaz böyleleri..
11 eylül faciası, bir Belediye Başkanını dünyaya tanıttı, efsane yaptı.. New York'un yaşadığı hem de böyle korkunç bir faciadan sonra yaraların en hızlı sarılmasını sağlayan Gulliani..
Hayatı belgesel oldu. Hayatı roman, hayatı film oldu..
Niye.. Facianın ilk anından itibaren sokaktaydı. İlk andan itibaren duruma hakim olduğunu herkes görüyordu.
Konuşuyor, konuştuğu herkesi etkiliyor, sakinleştiriyordu.
Gulliani güven veriyordu.. New York halkı başkanına güveniyor, onu dinliyor ve arkasından gidiyordu..
Çünkü Gulliani, korkakça kaçmıyor, sinmiyor, kendisinde günah olmadığını anlatmaya çalışmıyordu.. Tam tersini yapıyordu..
"New York benimdir. Bu kentten ben sorumluyum!.."
Gulliani, sadece 11 eylül efsanesi değildi. Dünyanın en tehlikeli kentlerinden, suç cenneti New York'u "Güvenilir" yapan adam da oydu. Güneş batmaktan sonra sokağa çıkmaktan korkan "İyi" insanlar şimdi sabahlara kadar sokaklarda dolaşıyor, gece yarıları metroya binebiliyordu.
Türkiye'nin de birgün bir Gullianisi olacak..
Umudumu kesmiyorum..
***
Star'a sitem.. Geçen gün Star televizyonu gece saat 23.30'da Gulliani'nin yaşam öyküsünü anlatan filmi yayınlayacağını ilan etti.. Bekledim.. O saatte Star'ı açtım.. Baktım Can Ataklı birisiyle Kırmızı Koltuk sohbetinde.. Uzadı Allah uzadı.. 23.30 da başlaması gereken film nerdeyse iki saate sarktı.. Ben video kaydı için de hazırlık yapmış bekliyorum.. Vakit gece yarısını hayli geçmişken, Can nihayet lafı bitirdi.. Hadi reklamlar.. Ardından haberler.. Tekrar reklamlar.. Ben ekran başında çökerken film başladı..
Çöl bilmem nesi diye bir sıradan serüven..
Can Ataklı.. Bana uykusuz bir gece ve de en azından beklediğim filmin kasetini borçlusun.. Ayrıca bu filmi bir prime timeda yayına koy ki, millet "Belediye Başkanı nasıl olur ve nasıl olunur"u görsün..
Martta başkanlarımızı seçeceğiz ya.. Belki biz de kime, niye oy vermemiz gerektiğini öğreniriz..