İşe en sondan başlayalım.. Hüngür şakır ağlamamı önlediğim, ama gözlerimden yaşlar akmasına engel olmadığım "Son" sahneden.. Bir filmin sonuna yakışan şarkı diyince aklıma hep I will always love you gelir..
Bodyguard biterken Whitney Houston söylüyordu.. Ne muhteşem bir finaldi o.. Aylar sonra Los Angeles'ta şarkıyı Whitney'den bu defa canlı izleyince ne kadar mutlu olmuştum.. Şimdi bu final ikinci sıraya düştü..
Birinci sırada Sezen var.. Ve de Gülümse.. Yani bir finale bir şarkı bu kadar mı yakışır?.. Gülümse zaten en sevdiğim şarkılardan biriydi.. Yüzlerce kez Sezen'den dinledim.. Binlerce kez kendim mırıldandım.. "Belki şehre bir film gelir, Bir güzel orman olur yazılarda.. İklim değişir, Akdeniz olur.. Gülümse!.." Ama sanki bana ilk defa dinliyormuşum gibi geldi.. Sanki bu şarkı bu film için özel yazılmış gibi geldi.. Ağladım..
Sondan bir evvelki sahne hazırlamıştı bizi bu finale zaten.. Tuba gidiyordu.. Bir daha dönmemek üzere gidiyordu.. Deli Emin ile yan yana oturuyorlardı.. Konuşacak bin şey vardır, tek kelime çıkmaz ağzınızdan.. Ama suskunluk on bin kelimeye bedeldir.. Susarak anlattığınız, söyledikleriniz, söyleyebileceklerinizin milyon mislidir.. Çünkü söz sayılıdır.. Biter.. Ama hissetmek bitmez.. Bir anlık sessizliğe bir roman dolusu "Duygu" biner..
Nihayet Tuba kekeledi.. "Yazarım sana.." "Yazma" dedi Deli Emin.. "Yazarsan beklerim.. Bomboş yollara bakar hiç gelmeyecek olanı beklerim.." Siz köy yollarını bilir misiniz?.. Bomboş köy yollarını.. Kuş uçmaz kervan geçmez köy yollarını.. O yollara bakıp beklemeyi bilir misiniz?.. Sessizliği, yalnızlığı, umutsuzluğu yaşadınız mı, saatlerce bakıp gölge görmediğiniz köy yollarında.. "Yazarsan beklerim" derken Deli Emin öldüm ben zaten.. "Bitti" dedin mi, eninde sonunda biter.. Ama beklemek, umutsuzca beklemek bitmez.. Hiç böyle beklediniz mi, umutsuz umutla.. Ardından Sezen "Hadi Gülümse.." deyince, ipler koptu!..
***
Vizontele Türk Sinemasını değil, sinemaları kurtaran filmlerden.. Matrixlere, Yüzüklerin Efendileri'ne rağmen kan ağlayan sinemacılar, Okul, Hababam ve şimdi de Vizontele ile güldüler.. Salonları hemen her seans tıklım tıklım..
Bazıları bunları bir değil iki salonda oynatıyor.. Ben filmleri genelde 19.00 civarı seanslarda izlerim. Rahat, sakin olur.. Kaç filmi tek başıma, biraz da utanarak izlediğimi hatırlarım, "Benim için mi bunca masraf" diye.. G-Mall'da en kötü seans nerdeyse doluydu.. G-Mall'da film izlemek bir yaşam tarzı.. Film seyretmek değil.. Sinemaya gitmek.. "Çıkmak.." Gidip o dünya güzeli Num Num'da oturuyorsunuz.. Filmi izliyorsunuz..
Güzel şeyler "Son" yazınca bitmez.. Birlikte izlediğiniz arkadaşlarınızla oturup o güzelliği, bir sohbetle devam ettirirsiniz. Avrupa'da, Amerika'da suarelerin bizdeki gibi 21.00 ya da 22.00 değil, 19.00 ya da 20.00 olması, sinema ve tiyatroların çevrelerinin snack bar, bar, cafe, pastane ile dolu olması bundandır.. Çıkar, oturur, o güzelliği masaya yatırır bir daha yaşarsınız.. G-Mall işte bu..
Çıkıyorsunuz, dünya tatlısı bir çevre.. Oturuyorsunuz filmi konuşuyorsunuz.. Konuştuk uzun uzun.. Yalnız değilim.. Tüm dostlarım bayılmış.. Güven.. Aysel.. Ünal.. Orhan.. Muzo.. Herkes hem de nasıl keyif almış.. Hem de nasıl mutlu..
***
Yılmaz Erdoğan bir çılgın.. Yıllar yıllar önce zamanın Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay, çarşı içinde sinemadan bozma bir kültür merkezinin açılışına davet etmişti beni.. Gitmiştim.. İki kardeş soyunmuşlardı işe.. Ayfer Bey "İş kültür olunca elimden gelen yardımı yaptım" demişti..
Ben de kardeşlere "Bu ülkede kültür merkezi açmak.. Siz çılgınsınız" demiştim.. Erdoğan kardeşlerle tanışmam oydu.. Yılmaz Erdoğan'ı gece görmüştüm.. Adam çılgınlığı fezalara yollamış.. Millet para kazanmak için film yapar, Yılmaz hayatı boyu kazandığı bütün parayı bu filme yatırmış.. 3 milyon dolar!..
Bir biletten ortalama, o da yüksek ortalama ile bir dolar kazanılır. 3 milyon bilet satarsa, başa baş gelecek.. 3 milyon bilet Türkiye rekoru.. Rekor kırarsan yatırdığını kurtaracaksın.. Böyle çılgın bir yatırımı yapan adama "Akıllı" denir mi?.. Deli Emin aslında Yılmaz'ın ta kendisi..
Ama "Yürek" dediğim şey işte bu.. Kendine güven.. Takımına güven.. Milletine güven.. Yılmaz'ın bu çılgınca yatırımı, göreceksiniz para da getirecek.. 5 milyona varmazsa satılan bilet şaşarım.
Çünkü film, hakikaten dünyalar güzeli.. Ben bu kadar güzel, bu kadar saf bu kadar ince, ama bu kadar derin anlatılmış bir aşk öyküsü daha görmedim hayatımda.. Deli Emin ile Tuba birbirlerinin gözlerinin içine bile bakmıyorlar, manalı manalı.. Tek eylemleri yan yana oturup, ele tutuşmak.. "Elini ver" demesi Tuba'nın.. Deli Emin'in hem de nasıl mutluluktan uçarken şaşkın, inanmaz, inanamaz elini uzatması.. Sinemanın çekilmiş en güzel aşk sahnesi deseler, işte bu..
Yılmaz'ı anlatmaya gerek yok.. Ama Tuba Ünsal'ı anlatmam gerek.. Nasıl, ama nasıl harika oynuyor.. İşte bir yıldız daha doğuyor Türk sinemasında.. Bu kadar az görünüp, bu kadar az konuşup, bu kadar etkili, bu kadar unutulmaz olmak.. Bu kadar çocuk.. Bu kadar masum.. Bu kadar kadın.. Bu kadar dişi.. Tuba'ya doyamadım..
Aslında filmde herkes harika oynuyor.. Hiç konuşmadan kalabalığın içinde duran figüranlar dahil.. Bu Yılmaz'ın oyuncu yönetimindeki başarısı.. Her tipin altını hem de nasıl çizmiş.. Altan Erkekli gene olağanüstü.. Tarık Akan.. Ya Tarık Akan.. Bunca zamandır izlerim.. Bu filmdeki Tarık, gördüklerimin en iyisi..
İyi oynayanların adını yazmağa devam etsem, bu yazı telefon rehberine döner.. Dedim ya.. İyi oynamayan, olduğu sahnede ortaya çıkmayan yok.. Yazar Yılmaz harika.. Oyuncu Yılmaz harika.. Yapımcı Yılmaz, çılgın harika.. Ama en harikası yönetmen Yılmaz.. "Oyuncu nasıl yönetilir" konulu yaşayan bir ders bu film.. Hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadım.. Bir gün şehre bir film gelir!.. Bir güzel orman olur yazılarda.. İklim değişir, Akdeniz olur.. Gülümse.. Bir film geldi şehre gerçekten.. Ve ben o filmden beri.. Hep.. Gülümsüyorum!.