Ertuğrul Ateş, gözü kara, yoktan var eden bir adamdır.. Erkekçe'de hem de pek mutlu çalışıyorduk, bir gün odama girdiğinde.. "Ben Amerika'ya gidiyorum Hıncal Ağabey" dedi.. "İyi dedim git.. Gelirken de.." diyemedim.. "Öylesi değil, ben kalmaya gidiyorum" dedi.. Amerika'da kimseyi tanımaz.. Cebinde 800 dolar para ile çekti gitti.. Şimdi orada resimlerini satarak beyler gibi yaşayan bir ressam.. Ama belli Amerika da batmış sonunda.. Türkiye'de.. Bir Akademi kurdu önce.. Güzel Sanatlar Akademisi.. Ama teorik değil.. Kurumların içinde.. Yaşayan bir okul.. Sonra da bu Hürrem projesi.. New York'ta, Aida operasını izlerken birden düşünmeye başlamış.. "Yahu bizim Osmanlı tarihinde öyle olaylar var ki, on Aida çıkar.." Hürrem.. Satıla satıla, elden ele Osmanlı sarayına giren Ukraynalı köle.. Sonra önlenemez yükselişi.. Kanuni'nin koynuna girişi.. Tahtını paylaşışı ve Osmanlı'nın belki de kaderini değiştiren emirleri, başını döndürdüğü Muhteşem Süleyman'a verdirişi.. Hürrem İngiliz tarihinde olsa, Shakespeare en az üç oyun çıkarırdı.. Oysa ne Hürremlerle dolu Osmanlı Tarihi.. "Ben Hürrem'i yapacağım ve burada Aida'nın yanında sahneye koyacağım" diye düşmüş bir daha yollara.. Hikaye uzun.. Ben Hürrem'i nihayet izledim.. Hangi gözle izledim.. "Türkiye'de kostümlü provalar yapılıyor. Oyun oturacak.. Broadway'de 'Açılış' yapacak" diye.. Hürrem Broadway'e gider.. Orada yığınla show oyun izlemiş biri olarak söylüyorum.. Gider.. Dansın Sultanları da giderdi, o harika Mydonose parça parça olmasa tek bilek, tek yüreklik bozulmasa.. Gene de gidecek, eninde sonunda.. Çünkü her şey layık olduğu yere ulaşır. İmdiii.. Hürrem'i sakın ola Sultanlarla karşılaştırmayın.. Sultanlar bir ilkti ve bir şovdu.. Harika bir şov.. 15 kere falan izledim. Fırsat bulsam hala izlerim, her gece.. Hürrem bir oyun.. Tiyatro.. Dans Tiyatrosu.. Hürrem'i dansla anlatıyor.. Seçtiği danslar da, bizim danslarımız.. Kafkasyamın dansları olağanüstü stilize edilmişti. Horon her zaman horon.. İnsanın içini kaynatıyor.. ..Ve final.. O alev alev final.. Ben böylesine çarpıcı bir final izlediğimi hatırlamıyorum, Londra, New York, Berlin, Paris, Roma, Tokyo, Syndey sahnelerinde.. Ateş her gece orda.. Her gece seyrediyor, her gece seyirciyi, hangi sahnelere nasıl reaksiyon verdiğini izliyor. Salon boşalırken aralarına karışıp neler dediklerini dinliyor. Herkesle konuşup notlar alıyor.. İstanbul adeta bir Off Broadway.. Hani orada pişer, Broadway'e düşer ya öyle.. Yıldız Çankaya'nın koreografisi, Cenk Eroğlu'nun müzikleri, Michael Odam'ın ışıkları, Evrim Akay'ın İbrahim Paşasına bayıldım. ..Ve de, Bostancıbaşı'nı oynayan Korhan Başaran'a öldüm.. Öl-düm!.. Korhan öylesine unutulmaz, öylesine akıllara sığmaz, öylesine anlatılmaz bir performans sergiliyor ki?. Dansçı değil, tiyatrocu imiş.. Dans Tiyatrosu demek bu oluyor.. Hürrem'i görmemek bir eksiklik olur..